Tez-Koop İş Sendikası Genel Başkanı Osman Gürsu, Sendikal Güç Birliği Platformu'nun faaliyetleri ile ilgili değerlendirmelerini bizimle paylaştı.
Temmuz ayında ortak bir deklarasyonla yola çıkan Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP), nereden nereye geldi? Başlangıçta nasıl değerlendiriyordunuz, bugün nasıl bakıyorsunuz?
Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) yaklaşık altı ay önce yola çıkmaya karar verdi. Bu birlikteliğe karar veren bileşenler güç birliğini başından bu yana kısa süreli bir yürüyüş olarak düşünmedi. Çünkü sendikal hareketin yaşamış olduğu tıkanıklık yapısal bir hal almış durumda. Sendikal Güç Birliği Platformu, sendikal hareketin yaşadığı tıkanıklığın önünü açmak için bir ihtiyaç, hatta tarihsel bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. SGBP, şimdiye kadar çeşitli yerel toplantılar yaptı ve amaçlarını gerek yazılı gerekse sözlü olarak işçi sınıfının üyeleriyle samimi şekilde paylaştı. Görüş alışverişinde bulundu, eleştirileri cevaplandırdı, sunulan katkıları değerlendirdi.
Bunlar bizim için çok önemli, çünkü SGBP’nin asıl taşıyıcıları ve sahipleri bizzat o toplantılara katılan işçiler, kamu emekçileri, öğrenciler, emekliler, işsizler. SGBP’ye omuz veren sınıf üyelerinin kendisini, dışındaki dünyayı dönüştürme, değiştirme ve koşullarını ilerletme yeteneğine sahip bir özne olarak görebilmesi çok önemli. Bu gerçekleştikten, örgütlü bir güven ve kararlılık oluştuktan sonra başarılı bir mücadele örülecektir. Tabanın katkısı platform için çok önemli. Çünkü tabanın bu mücadeleyi benimsemesi, işyerlerine, çevresine, dostlarına, yakınlarına taşıması ve insanları cesaretlendirmesi kararlılığımızı artırdığı gibi gücümüze güç katmaktadır ve katmaya da devam ediyor.
Çevrenizde SGBP'ye ilişkin nasıl değerlendirmeler var, bir umut veriyor mu SGBP dostlara? Ya da eleştirilen yönleri var mı?
SGBP’nin şimdiye kadar gerçekleştirdiği bir dizi toplantının bazı eksiklikleri olmasına rağmen verimli ve umut verici geçtiğini düşünüyorum. Daha fazla ilde, yaygın toplantılar yapmamız, daha fazla işçi arkadaşımızla bir araya gelip tartışmamız daha iyi olurdu. SGBP’nin sadece Türk-İş Genel Kurulu’nu hedeflediğini ve ondan sonra platformun sürdürülemeyeceği yönündeki düşünceler de ifade edildi. Platforma yönelik eleştirilerin bir kısmı bu yaklaşım üzerinden türetiliyor. Ama gerçekleştirilen bölgesel ve yerel toplantılarda güvensizlikten kaynaklanan bu yaklaşımı ortadan kaldıran bir etkileşimi, samimiyeti yakaladığımızı düşünüyorum.
Sendikal hareketin temel ihtiyaçları, güncel sorumlulukları ve örgütsel boşlukları aşağı yukarı bir netliğe kavuşmuştur. Bu ortak saptamalar üzerinden yapılabilecek olanlar, sistematik bir biçimde hayata geçirilmelidir. Artık mevzileri yeniden kazanma uğraşı, aynı zamanda kimlik kazanmayı da beraberinde getirecektir. Kimliksiz olarak mevzilerin korunamayacağı net olarak görülmüştür. Böylesi bir süreçte bu kimliğin uzantısı sınıf odaklı mücadelecilik olacaktır.
Sendikanız Tez-Koop İş'in SGBP içindeki rolünü nasıl tarif ediyorsunuz? Tez-Koop İş bu süreçten ne bekliyor?
Son 10 yılda özellikle AKP iktidarı sürecinde emeğe yönelik bir yeniden yapılandırma süreci yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. Emeğin sorunlarının artık hiç konuşulmadığı, iş gücünün gün geçtikçe ucuzlatıldığı, suni gündemlerle işçi sorunlarının üzerinin örtüldüğü, devletin sağlık ve eğitim gibi sosyal alanlardan hızla çekildiği ve işsizliğin tavan yaptığı bir zamandayız.
Tez-Koop-İş 17 Nolu işkolunda, Ticaret, Kooperatif, Eğitim, Büro ve Güzel Sanatlar alanında çalışan işçilerin örgütlendiği bir sendikadır. Diğer işkollarında faaliyet yürüten sendikaların yaşadığı benzer sorunları biz de yaşıyor, biz de engellerle karşılaşıyoruz. Sendikamız ayrıca özel sektörde en fazla örgütlülüğe ve örgütlenme potansiyeline sahiptir.
Türk-İş’in kamu sektörü ağırlıkta bir sendikal yapıya sahipken özelleştirmelerle birlikte bu yapı değişmiştir. Özelleştirmenin engellenememesi, kamudaki deneyimin özel sektör işyerlerindeki sendikalaşma sürecine etkin şekilde yansıtılamaması, geç kalınması, Türk-İş’in sendikal anlayışının öncülük edemeyip etkisiz kalması, sürdürülebilir bir sendikal politika oluşmasını engellemiştir.
Sonuç olarak bir sendika tek başına varını yoğunu ortaya koysa bile tekil olarak belli bir sınıra yaklaşabilir. Konfederasyon düzeyinde bir girişim olması gerekiyor. Emeğin sesini duyurup ülkenin dört bir yanında kendisini hissettirmesi ancak genel bir sendikal politikayla mümkün olabilecektir. Çünkü topyekun bir kuşatma varsa, bu ancak topyekun bir mücadeleyle aşılabilir. Onun için SGBP, Türkiye’de işçi sınıfının tarihsel bir mücadele ihtiyacına karşılık gelmektedir.
Tez-Koop-İş Sendikası olarak uzun yıllardır mücadeleci sendikacılık anlayışını benimsiyoruz. Bileşenler olarak benzer kaygıları ve düşünceleri paylaşıyoruz. Bağlı olduğumuz Türk-İş Konfederasyonu’nun sınıf mücadelesini benimsemesi, sınıfa güvenmesi ve sınıfa güven vermesini istiyoruz. Platformun duyduğu kaygılardan, ihtiyaçlardan hareket ediyor ve samimiyetle çaba harcıyoruz.
Türk-İş, sınıf sendikacılığını benimseyen, sendikal politika açısından gelişmeye olanak tanıyan, ileriyi gören ve en önemlisi yeni kuşaklara örgütlülük ve dayanışma kültürünü aktarabilen bir yapıya kavuşmalı. Türkiye’nin en büyük işçi Konfederasyonu olarak Türk-İş, işçi sınıfının tekrar ayaklarının üzerinde doğrulmasına öncülük edebilmelidir.
Ankara toplantısının düzenleyiciliğini yaptınız; nasıl geçti, değerlendirmeleriniz neler? Daha önceki toplantılarla birlikte değerlendirecek olursanız Ankara toplantısında nasıl bir atmosfer hakimdi?
Ankara’da gerçekleşen toplantıya katılım yoğundu. Bölge toplantısı olmamasına rağmen çevre illerden hatta Samsun gibi pek de yakın sayılmayan illerden katılımlar oldu. Bu, platformun önemsendiği, umut verdiği anlamına gelir. Toplantı, giderek güçlenen, beklentilerini büyüten ve umut veren bir atmosferde geçti. Eleştiriler ve öneriler SGBP’nin geleceğine ve neler yapılması gerektiğine ilişkin olarak şekillendi.
Aynı zamanda sendikaların örgütlülüğünü toparlama, üyelerini yeniden kazanma ve onlara etkin bir toplumsal duruşa sahip olma şansı veren değerli buluşmalar olarak görebiliriz. Toplantılarda, çok boyutlu ve birbiriyle alakasız gibi görünen toplumsal sorunların çözümünün anahtarı olarak güçlü bir işçi sınıfı mücadelesine işaret ediliyorsa, bu çok önemlidir.
Barışın tesis edilmesinden, kadına yönelik şiddeti sonlandırmaya, esnekleştirmeden parasız eğitime, işsizlikten çevresel sorunlara kadar birçok konu, platformun ortaya koyacağı mücadele pratiğinin dışında bırakılmadan bütünlüklü bir şekilde tartışılmıştır. Önemli olan toplumsal dinamiklerin sendikal hareketin önünü açacak biçimde sendikal mücadeleye yedirilmesidir. Bunu başarabildiğimiz oranda SGBP’nin ve işçi sınıfının da başarısı kalıcı ve kapsayıcı olacaktır.
Türk-İş Genel Kurulu'na az zaman kaldı? Nasıl bir çerçeveyle gidiyorsunuz genel kurula? İyimser misiniz, kötümser mi?
Yıllardır işçi sınıfı neo-liberal saldırılara maruz kalıyor. Sosyal devlet tasfiye ediliyor. Bu saldırılar karşısında direngen bir duruş sergilemesi gereken ve kazanımlarını ilerletmesi gereken yapılar başta sendikalardır. Sendikalar örgütlü gücüyle, üyelerini harekete geçirme potansiyeliyle kendi varlık koşulu olan sınıfsal hamleleri yapmak zorundadır.
Türk-İş son dönemde emeğe yönelik bu saldırılar karşısında etkisiz kalmıştır. Türk-İş’in bu son dönemdeki sendikal anlayışı, işçi sendikalarını sermayenin dayatmalarına açık ve bağımlı hale getirmiştir. Bizim için ikirciksiz tek bir yanıt var: Ne yapıp edip bu saldırıları durdurmak, hatta ortadan kaldırmak durumundayız.
Kapitalizm giderek vahşileşirken ve sosyal haklarımız ellerimizden alınırken işçi sınıfı ve sendikaların yaşadığı tıkanıklığı aşmak istiyoruz. Topyekun bir saldırı, kapsamlı bir proje var. Sendikalar bu kuşatılmışlığı kırmaya dönük hamleleri gerçekleştirmek zorundadır.
Türk-İş Genel Kurulu’na da bu çerçevede bakıyor ve değerlendiriyoruz. SGBP’nin mücadele kararlılığı tabanın da etkin desteğiyle buluştuğunda kötümser olmak için hiçbir neden yok.
Hükümetin Türk-İş’in mevcut yönetimini zora sokmamak için Genel Kurul öncesinde gündeme getirmeyi planladığı uygulamaları beklettiği söyleniyor, ne diyorsunuz? Genel Kurul sonrasında bu saldırılar karşısında ne yapmayı planlıyorsunuz?
Siyasal iktidarın, kıdem tazminatının kaldırılması, özel istihdam bürolarının kurulması, bölgesel asgari ücret gibi emeğe dönük saldırıları hayata geçirmek için fırsat kolladığını biliyoruz. 8-11 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleşecek Türk-İş Kongresi’nden çıkacak sonucun da hükümetin atacağı adımlarda belirleyici olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla 8 Aralık’ta başlayacak olan Türk-İş Kongresi işçi sınıfının ve sendikaların geleceği için büyük önem taşımaktadır.
Türk-İş Genel Kurulu’ndan ne tür bir sonuç çıkarsa çıksın, SGBP’nin başından beri ortaya koyduğu ilkeler ve hedefler sendikal hareketin bütününe yönelik değerli ve aynı zamanda kritik tespitlerin sonucudur. Bahsettiğimiz hedefler çerçevesinde emeğe yöneli saldırılara karşı mücadelemiz devam edecektir. Birliktelikten ortaya çıkacak umut ve dinamizm, esas olarak sınıf mücadelesinin dinamikleriyle ilişkisi içinde bir yerlere oturacaktır.