Kapitalizmin girdiği krizde 'büyük durgunluğunu' aşamayan hırsı bir medeniyet çöküşüne varırken dünyanın dört bir yanında kabaran toplumsal hareketlilikle tarihin nasıl akacağını ya da tarihin faillerini öngörmek şimdilik mümkün görülmüyor...
Ama belki on yılları önüne katıp sürükleyecek bazen sönümlenip bazen yükseleyecek bu birbirinden kopuk gibi algılanan küresel tepkilerin bu yüzyılı belirleyecek siyasi-iktisadi dönüşümleri taşıyıcı öznesi olacağı muhakkak.
Bir ayağı enerjisi şimdilik soğurulmuş Arap Baharı'na diğer ayağı II. Dünya Savaşı'ndan beri görülmemiş biçimde refah ve zenginliğini kaybetmiş Avrupa'ya uzanan 'kitlesel itirazlar ve öfkeli tepkileri' Hindistan'da başkente doğru yürüyüşe geçen 50 bin topraksız köylüye ya da Güney Afrika'da İngiliz maden şirketinin işten attığı 12 bin maden işçisinin direnişe kadar genişletebilirdik...
Sokağa çıkan kitleler 'zamanın ruhu' küresel huzursuzluk dalgasını bütün coğrafyalara yayıyorlardı.
Her ne kadar biz dünyadan yalıtılmış bir Türkiye algısıyla haşırneşir olursak olalım arada kafayı uzatıp son birkaç yıldır Euro Bölgesi'nde 'parlamenter demokrasi hezimetine' Arap coğrafyasında 'otoriter rejimlere karşı demokrasi talebine' dönüşen kitlesel mücadeleleri, Brezilya ve Arjantin de neoliberal dönem sonrası travmaya uğrayan halkları buluşturan tarihi kavşağı okumakta yarar vardı...
Çünkü eş süreçli olarak Avrupa'da, Arap coğrafyasında, Uzak Asya'da, Güney Amerika'da neoliberalizmin birbiriyle çelişik versiyonlarıyla karşı karşıya kalmıştık.
Mesela mali krizle çöken Avrupa, finans sisteminin tahkimi için evrensellik iddiasındaki 'demokrasi' idealinden hızla feragat ederek borç sarmalında boğulan Güney Avrupa'yı teknokrat-bankacı hükümetlerle Alman hegemonik ekonomisinin finansal müstemlekesine çevirmeye çalışıyordu...
Pazar günü İspanya'da 57 kentte halk 'ne ekonomik küçülmenin ne de krizin faturasını ödemeyeceklerini' haykırıyor, İtalya'da ise hükümeti 'istifaya çağıran' halka on binlerce lise öğrencisi de katılarak 'eğitim kesintisine' karşı çıkıyor, Yunanistan'da ise 11.5 milyar euroluk kamu kesintisiyle ve 40 bin kamu çalışanının işine son verecek kararı IMF, Avrupa Merkez Bankası ile görüşen hükümet kitlesel gösterilerle protesto ediliyordu...
Diğer yandan Arap ayaklanmalarının 'demokrasi ve özgürlük' talepleri Batı'nın askeri veya siyasi 'demokratikleştirme kolonizasyonuyla' küresel sisteme yeni pazar ve kaynak olarak katılıyor ve özgürlüğün 'tüketim', demokrasinin 'piyasa karlılığı', adalet ve hukukun 'devlet otoritesine' dönüştüğü 'yeni sömürgecilik' dayatılıyordu...
Ama Tunus ve Mısır'daki halk enerjisinde olduğu gibi 'rejimler göstermelik değişse de' artık kimse kolay kolay evine çekilmiyordu...
Ve Arap coğrafyası olsun, Euro Bölgesi olsun ya da 'insan ve toplum' düşmanı neoliberal dönemin diğer kaybeden halklar olsun önümüzdeki zamanlarda kitlesel mücadelelerin daha da fazla sokakları dolduracağı uzun ve kırılgan bir süreç olacağı gözardı edilmemeliydi...
İlginç olan 1990'ların 'Tarih bitti... Liberal model insanlığın ulaşabileceği en medeni modeldir ve dünya bu model etrafında şekillenecektir' tezi göçerken küresel ölçekte devraldıkları koşullarda tarihi yeniden yapacak halklar dünya sahnesinde daha yeni görünmeye başlıyordu...