12 Eylül askeri darbe dönemi yasaları olan 2821 ve 2822 sayılı yasaları değiştirmeyi öngören Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı nihayet 3 Ekim'de TBMM gündemine geldi. Tasarıyla ilgili olarak sendikamız Petrol-İş'in de oluşumunda yer aldığı Sendikal Güç Birliği Platformu'nun (SGBP) değerlendirmesini ve taleplerini sunuyoruz:
12 Eylül askeri darbe dönemi yasaları olan 2821 ve 2822 sayılı yasaları değiştirmeyi öngören Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı nihayet 3 Ekim'de TBMM gündemine geldi. Emekçilerin taleplerini karşılamaktan oldukça uzak olan tasarı Meclis'e getirilirken Türkiye sendikal hareketinin ve işçilerin iradesi yok sayıldı. Mevcut yasalara göre, sadece noter şartının kaldırılacak olması olumlu bir değişiklik iken grev yasakları ve örgütlenmenin önündeki engeller korunuyor. Tasarı ile toplu iş sözleşmesi prosedürü mevcut karmaşık ve uzun süreli yapısını koruyor. Tasarıyla ilgili olarak sendikamız Petrol-İş'in de oluşumunda yer aldığı Sendikal Güç Birliği Platformu'nun (SGBP) değerlendirmesini ve talepleri şöyle:
“12 Eylül darbesinin bir ürünü olan 2821 ve 2822 sayılı Yasalar, yasakçı bir zihniyetin ürünü olarak sendikal hakların, toplu pazarlık haklarının, grev haklarının kullanımını engellemiş ve 12 Eylül’den bu yana geçen süre 31 yılı aşmasına rağmen bugüne kadar değiştirilememiştir.
2012 yılı itibariyle SGK verilerine göre işçi sayısı yaklaşık 11 milyon kişidir. Sendikalarda örgütlü işçi sayısı yaklaşık 885.000 kişidir. Toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı da 580.000 kişidir. Görüldüğü üzere Türkiye’de sendikalaşma oranı % 5’lere kadar düşmüştür. Kamuda örgütlü işçi sayısının belediyeler de dahil olmak üzere yaklaşık 360.000 civarında olduğu göz önüne alınırsa özel sektörde örgütlenme oranı % 2 oranına kadar gerilemiş durumdadır.
Bütün işçilerin ve emekçilerin en temel hakkı olan örgütlenme ve toplu pazarlık haklarını doğrudan ilgilendiren söz konusu Kanun Tasarısı, 12 Eylül darbesinin bir ürünü olan ve sendikal örgütlenme ile toplu pazarlık hakkı konusunda özgürlükçü ortamı kısıtlayan bir anlayışı yansıtan 2821 ve 2822 sayılı Yasaları çağdaşlaştırma, özgür ve demokratik bir örgütlenme ve toplu pazarlık hakkı kurma hedefinin oldukça uzağındadır.
Özgürleşme umutlarını yok ediyor
Toplu İş İlişkileri Yasa Tasarısı, uygulamaya dönük bazı maddelerde olumlu düzenlemeler getiriyor olmakla birlikte, tasarının tümüne egemen olan ruh ve felsefesiyle, özgürleşme umutlarını yok eden bir mahiyettedir.
Tasarı, örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmadığı gibi, toplu pazarlık hakkını kısıtlamakta, sendikaları en az mevcut yasalarda olduğu kadar baskı altına almayı, özgürlüklerini kısıtlamayı, tüm faaliyetlerini işveren ve siyasi otoritenin baskı, kontrol ve güdümünde tutmayı hedeflemektedir. Söz konusu Yasa Tasarısı yeni yasaklar yanında, sendikalar üzerinde siyasi iktidarlara yeni tahakküm ve vesayet imkânı da getirmektedir.
Aynı şekilde, söz konusu Yasa Tasarısı özgürlükçü olma hedeflerinin çok gerisinde, ILO’nun “Örgütlenme ve Toplu Pazarlık Hakkı İlkelerinin Uygulanmasına dair 98 sayılı Sözleşmesi”ne, “Örgütlenme Özgürlüğü ve Örgütlenme Hakkının Korunmasına dair 87 sayılı Sözleşmesi”ne, “135 Sayılı İşletmelerde İşçi Temsilcilerinin Korunması ve Onlara Sağlanacak Kolaylıklara İlişkin Sözleşme” ile “Kamu Hizmetinde Örgütlenme Hakkının Korunması ve İstihdam Koşullarının Belirlenmesi Yöntemlerine İlişkin 151 sayılı Sözleşmesi”ne, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne ve Avrupa Sosyal Şartı’na aykırıdır. Türkiye’de sendikal hareketin örgütlenmesinin önündeki engelleri de kaldırmadığı görülmektedir.
Barajlar muhafaza ediliyor
Bu Tasarı bu haliyle yasalaştığı takdirde, siyasi otorite işçilerin sendikalara serbestçe üye olma özgürlüğünü sıkı bir denetim altına almakta; sendikaların serbestçe kurulma ve birliklerini oluşturma, sendikaların faaliyetlerini özgürce belirleme, sendikaların toplu iş sözleşmesi faaliyetlerini serbest iradeleri ile yönetme, toplu iş sözleşmesi hakkının ayrılmaz parçası olan grev hakkını kullanma, işçilerin ve sendikalarının sınıfsal hak ve çıkarlarını kollama, hak, yetki ve özgürlüklerini ellerinden almaktadır. Sendikal örgütlenmeyi kolaylaştıran, önünü açan ve teşvik eden hiçbir açılım yoktur. Barajlar yine tüm katılığı ile sözleşme haklarını engelleyen yapısıyla muhafaza edilmiştir.
Sendikal Güç Birliği Platformu, AKP Hükümeti tarafından TBMM’ye sevk edilen bu tasarıya karşıdır. Platform olarak bu tasarının sahiplerini, tasarıyı geri çekmeye davet ediyoruz. Tasarıyı özgürleşme ihtiyacına cevap verecek tarzda yeniden düzenlemeye çağırıyoruz. Özgür ve demokratik bir sendika ve toplu pazarlık yasası ile aşağıdaki taleplerimiz karşılanmalıdır:
Ø Özellikle sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkı ülkemizin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere uygun olarak herkese tanınan bir hak olmalıdır.
Ø Sendikaların farklı işkollarında da örgütlenebilmelerine olanak sağlanmalı, sendikalar arasında gönüllü birleşmelere olanak sağlayıcı düzenlemeler yapılmalıdır.
Ø ILO’nun mesleklerin ayrımını ve bağlantılarını gösteren ana standardına göre sektörel tanımlamalar yapılmalı, siyasi iktidarca yandaş sendikaları koruyucu düzenlemeler yerine objektif kriterlerle, önceden tanımlanmış esaslara göre işyerlerinin hangi işkollarına gireceğinin belirlendiği bir sistem kurulmalı, idari vesayet kaldırılmalı, bağımsız bir kurul kurulmalıdır.
Ø Yardımcı hizmetlerde çalışan taşeronların, çırak, stajyer, çağrı üzerine çalışanların, evden çalışanların asıl işteki sendikaya üye olmasının önü açılmalıdır. Taşeron sorunu kalıcı ve işçileri koruyucu bir biçimde çözüme kavuşturmalıdır.
Ø Sendikalara her türlü dış müdahale biçimleri ortadan kaldırılmalı, faaliyet alanlarına yönelik yasak ve kısıtlamalar sona erdirilmelidir.
Ø E-devlet kapısı gibi, kimlerin sisteme hangi ölçüde müdahil olabileceğinin anlaşılamayacağı; doğru ve güncel bilgilerin işlenip işlenmediğinin asla kontrol edilemeyeceği; iktidar partisinin siyasi denetimi altındaki bir Bakanlık bürokrasisinin yönetiminde, her an yandaş kayırmacılığına dönüşebilecek bir sistemin adaletine güven duyulmamaktadır. Yetkili sendikanın belirlenmesi artık bağımsız ve özerk bir kuruluş denetiminde olmalıdır.
Ø ILO’nun 87, 98 ve 135 Sayılı Sözleşmeleri’ne uygun ve işçileri koruyucu sendikal güvenceler getirilmeli, sendikal örgütlenme nedeniyle iş akitlerinin feshinde tazmin mekanizması yerine mutlak işe iade sistemi kurulmalıdır.
Ø Sendikalara ve sendika yöneticilerine yönelik, siyaset yasakları kaldırılmalıdır.
Ø Birliğimiz, esas olarak, ister işkolu, ister işyeri, isterse işletme düzeyinde toplu iş sözleşmesi yapabilmek için; işkolu düzeyinde ister asgari üye oranı gibi olsun; ister yüzdeli olarak tanımlanan her türlü baraj uygulanmasına karşıdır. İşkolu barajları kaldırılmalıdır.
Ø Platformumuz toplu iş sözleşmesi için gerekli olan yetki sürecinin, siyasetçi-bürokrat denetiminden çıkarılmasını, TİS yetkisi için gerekli olan veri toplama, işleme ve belge verme yetkisinin bağımsız ve özerk bir kuruma verilmesini talep etmektedir. REFERANDUM müessesesi yeniden yasal hale getirilmeli, yetki sorunu işçinin özgür iradesinin yansıyacağı sandıkla belirlenmelidir.
Ø “Yüksek Hakem Kurulu” ve “Resmi Arabulucu” sistemi kaldırılmalıdır.
Ø Sendika özgürlüğü, sendikaların, faaliyetleri için gerekli olan uygulamaları serbestçe yapabilmeleri demektir. Sendika özgürlüğü, sendikaların amaçlarını, idari ve siyasi makamların denetim ve vesayeti olmadan özgür iradeleri ile belirleme ve gerçekleştirme hakkına sahip bulunmaları demektir. İşçi sendikaları yetkisini kaybetme tehdidi olmadan, toplu iş sözleşmesi sürecini başından sonuna, dilediği zamanlamayla, amacını en uygun tarzda gerçekleştirebilecek şekilde serbestçe yürütme hakkına sahip olmalı ve tasarı bu çerçevede düzenlenmelidir.
Ø Platformumuz Tasarı’nın grev haklarının özünü yok eden, yasakçı, engelleyici bir anlayışla yeniden kurgulanmış olan hükümlerine şiddetle karşıdır. Hak grevi, dayanışma grevi, siyasi grev ve genel grev gibi grev hakları ile iş yavaşlatma, işyeri işgali, uyarı grevi, verimi düşürme gibi eylem ve grev türlerinin de hak olarak tanınması gerekmektedir. Sendika özgürlüğünün özünü ortadan kaldıran; idari makamlara, hiçbir somut ve objektif kritere dayanmadan grevleri yasaklama, erteleme yetkisi veren; sonra da zorla uzlaşmaya sürükleyen bir yasa, bizim istediğimiz çağdaş, demokratik ve özgürlükçü bir yasa değildir ve asla olmayacaktır.
Ø ILO özellikle grev yasağı konusunda ana kıstaslar olarak işler bazında devlet otoritesini kullanan devlet memurları ve -kelimenin tam anlamıyla- hizmetin kesintiye uğraması halinde yaşamı, kişisel güvenliği ve toplumun tamamının veya bir kısmının sağlığını tehlikeye düşürebilecek temel hizmetlerde grevin yasaklanabileceğini belirtmektedir. Bu hizmetler ve işlerin dışındaki hiçbir grev yasaklaması kabul edilemez.
Ø “Genel sağlığı ve ulusal güvenliği bozucu nitelikte” gibi muğlak, son derece geniş çerçevede yorumlanabilecek ve objektif kriterler yerine, idari makamların keyfine ve inisiyatifine kalmış gerekçelerle grevlerin yasaklanmasına; başlamış ya da başlamamış bir grevin ertelenebilmesine imkan tanıyan düzenlemeler kaldırılmalı ve ILO normlarına uygun düzenlemeler yapılmalıdır.
Ø Cezalar hafifletilmeli, cezalarda sendikaların kurumsal sorumlulukları kaldırılmalı, radyo ve televizyon kurulmasına olanak sağlanmalı, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu” özgürlükçü bir biçimde yeniden düzenlenmelidir.
Türkiye’nin, sendikal hak ve özgürlükleri evrensel, çağdaş bir düzeye taşıyan ve demokratik gereklere uygun şekilde düzenlenmiş bir Toplu İş İlişkileri Yasası’na mutlak bir şekilde ihtiyacı vardır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin imzasını koyduğu, taraf olduğu uluslararası anlaşmalar, sözleşmeler ve mevcut Anayasa’nın gerekleri derhal yerine getirilmeli, sendikal hak ve özgürlükleri kısıtlayan, sendikalaşmayı engelleyen tüm yasal düzenlemeler tek tek ayıklanmalıdır.
Özgür ve demokratik bir yasa tasarısı kapalı kapılar ardında, bazı çevrelerin çıkarlarını ve arzularını korumak adına yapılamaz ve yapılmamalıdır. Bu bir yasa konusu değil, demokrasi sorunudur.”