• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

Yabancısız özelleştirme Türkiye'nin önünü kapatır | ZAMAN / İBRAHİM ÖZTÜRK

İdeolojik kasılmanın ve cehaletin tavan yaptığı puslu siyaset ortamında tepki çekse de, doğrular yazılmalı. Yaygın bir uygulama olan özelleştirmeyi -Çin ve Rusya dâhil- yapmayan yok.

 

16.07.2007

İdeolojik kasılmanın ve cehaletin tavan yaptığı puslu siyaset ortamında tepki çekse de, doğrular yazılmalı. Yaygın bir uygulama olan özelleştirmeyi -Çin ve Rusya dâhil- yapmayan yok.

 

Özelleştirmenin temel gerekçesi; devletin yaygın olarak KİT'ler üzerinden kamu açıklarına, büyük verimsizliklere ve yaygın rüşvet ağına neden olmasıdır. Devleti kötü yönetme ve verimsizlik ekonomisi konusunda kimse Türkiye'nin eline su dökemez. Bu çürümeden kazanan azınlık bir kesim, kaybeden ise yaldızlı 'halkçı' söylemelere rağmen hep halk olmuştur. Bu meyanda özelleştirmenin amacı, adil, rekabetçi, etkin ve verimli bir ekonomi inşa etmek, yolsuzlukları gidermek, devleti etkin olarak sağlık, eğitim, adalet, savunma ve altyapı gibi temel alanlara döndürmektir. Milli çıkarları içeren stratejik öncelikler tespit edilerek ve şeffaflığa azami riayet edilerek özelleştirme bir an önce bitirilmeli.
 

Buna ilaveten Türkiye'de özelleştirme ile yabancı sermaye arasında kuvvetli bir ilişkinin kurulması şart. Bunun nedeni, Türkiye'nin kalkınmasını finanse edecek kaynaklardan ve ulusal tasarruflardan mahrum oluşudur. Genç ve oldukça talepkâr; ancak fakir nüfusuyla Türkiye'nin acilen sermaye birikimine gitmesi, bunun için de doludizgin yatırım yapması gerekiyor. Asya Kaplanları 1960 sonrasında birkaç on yıl GSMH'nin yüzde 30'una varan bir yatırım, bunu finanse etmek için de yüzde 30-35'i civarında bir ulusal tasarruf yaptılar. Türkiye'nin ne yatırım ne de tasarruf hamlesi tarihin hiçbir döneminde Asya'dakini yakalayamadı. Kriz sonrasında toparlanarak ancak GSMH'nin yüzde 25'ine kadar çıkabildiyse de ulusal tasarruflar hâlâ yüzde 17-18'ler civarında. Demek ki, en az yüzde 8'lik bir tasarruf-yatırım açığı var. Bu, yılda yaklaşık 50 milyar YTL civarında. Daha çok yatırım yapmak gerektiğinden açık daha da artıyor. Son yıllarda bu açık dış kaynaklardan, uzun vadeli ucuz kredilerle ve doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile kapatılıyor. Ayrıca yabancı sermaye ihtiyacımız sadece 'parasal' değil. İlave olarak teknoloji, know-how, dünya değer zincirine girmek, markalaşmak, rekabeti öğrenmek vs. gibi fazlaca açığımız olan alanlarda da katkı almış olacağız. Bilhassa büyük ve kritik özelleştirmelerde son derece anlamlı gerekçelerle teknik, sermaye ve tecrübe yeterliliği şartları aranıyor.
 

Yerli şirketler bunların neredeyse hiçbirini tutturamıyor. Sözde yerliler (bakınız Oyakçılar) ise, "Bu şartlar, sırf millî sermayeyi dışlamak için dayatılıyor." narası atıyor. Bu doğru değil. Körle yatan şaşı kalkarmış. Yıllarca devletle girilen 'milleti soyma operasyonu'nun sonunda ne sermaye birikimi sağlanabildi ne de girişimci bir işadamı tipi ortaya çıktı. Hem anlaşmalar gereği, hem de ekonomik fayda açısından bu şartları sağlayamayan şirketler sırf yerlidir diye tercih edilmemeli. Yoksa ekonomik fayda hasıl olmaz. Ülke eski vahşi kapitalizmin ağa babalarına teslim edilmiş olur. Verimlilikte, kalitede, hizmette ve fiyatta rekabet gelmedikten sonra, devlet malının bedavadan kifayetsiz 'Beyaz Türkler'e peşkeş çekilmesinden vatandaşa ne fayda var? Aynı sorgulama ve takibi yabancılar için de mutlaka yapmak gerekir.
 

Türkiye uluslararası tahkimi kabul etmiştir. IMF ve Dünya Bankası ile anlaşmalar, AB ile süren müzakereler ve Gümrük Birliği gerçeği var. Bütün bu süreçleri Türkiye kendi irade etmiştir. Ve unutmayın ki, Türkiye 2001 krizinde IMF ve Dünya Bankası'ndan, çoğunluğu Amerikan halkının tasarruflarından oluşan yaklaşık 42 milyar dolarlık kaynak kullandı. Bu kaynak, ulusalcıların ithal bakanı Kemal Derviş'in kapalı kapılar arkasında attığı imzalar sayesinde alındı. Verilen taahhütlerin arasında, bilmediklerimiz hariç, özelleştirmeler ve ihalelerde yabancılar aleyhine ayrımcılığın yapılmaması da var. Şimdi bazıları Onuncu Yıl Marşı eşliğinde attığı imzalardan, İzmir Marşı ile tornistan yapmak istiyor. Oysa devlette devamlılık esastır.
 

Ancak konu burada kapanmıyor. Özelleştirmelerde yerlilerin işin içine sokulması, yabancıların da disipline edilmesi gerekiyor.