Sonunda beklenen gerçekleşti ve Tüpraş ihalesi iptal edildi. Hükümetin kasasına girecek olan 1 milyar 300 milyon dolar "bir başka bahara" kaldı. Sanki birileri "yolları kesiyor", hükümetin parasız pulsuz kalmasını istiyor gibi.
Sonunda beklenen gerçekleşti ve Tüpraş ihalesi iptal edildi. Hükümetin kasasına girecek olan 1 milyar 300 milyon dolar "bir başka bahara" kaldı. Sanki birileri "yolları kesiyor", hükümetin parasız pulsuz kalmasını istiyor gibi.
Bir kaç yazımda, "bürokratik ve yasal engellerin Türkiye'nin önünü kestiğini" yazmış, örnekler göstermiştim. Önceki gün, sevgili dostum, Prof. Dr. Eser Karakaş, Zaman Gazetesi'nde yaptığı yorumda, aynı "kuşkuları" ortaya koydu. "Çok ilginç" bir yaklaşımı vardı. Dün Tüpraş ihalesi apar topar iptal edilip, Petrol-İş Sendikası'ndan yapılan"meydan okuyan" açıklamayı görünce, ben de "neden olmasın" dedim. Çünkü açıklamada, "Bu karar, TÜPRAŞ'ın özelleştirme sürecini Danıştay kararı çıkıncaya kadar durduracağı gibi hukuka aykırı işlem yapmak isteyenlere ve hukuk tanımayanlara bir ders olmuştur" gibi"tam bir meydan okuma" vardı.
Prof. Dr. Eser Karakaş'ın uzun yorumunun can alıcı yerleri şöyle: "Vergi dışı kamu geliri denildiğinde benim aklıma üç temel öncelik geliyor. Bunlardan birincisi özelleştirme ve bu alanda Türkiye maalesef ciddi adımlar bir türlü atamıyor. İkinci alan B2 diye kamuoyunda bilinen, orman niteliğini çoktan yitirmiş alanların halka satışı ve bu alanda da mesafe alınamadığı ortada.Üçüncü konu ise, daha genel anlamdahazine toprak mülkiyetinin özelleştirilmesi. Bu son konu birinci ve ikinci öncelikler ile bir ölçüde çakışsa da, kendine özgü nitelikleri olduğu da ortada.Türkiye vergi yükünü büyüme maliyetini üstlenerek arttırıyor, genç kuşakların eğitim ve sağlık harcamalarından tasarruf ediyor, ama özelleştirme yapmıyor, yapamıyor. Acaba neden?"
Prof. Dr. Karakaş, "vergi dışı kamu gelirleri üretilmesinde karşılaşılan zorluklara"kafa yorulması gerektiğini vurguluyor ve şöyle yazıyor: "Kendini ülkenin, devletin ve hatta tüm yurttaşların (isterseniz teba da diyebilirsiniz) sahibi gören bir zihniyetin, Türkiye'nin AB konusundaki yaptığı inanılmaz ataklara da bağlı olarak AKP'den bir an önce kurtulmak istediğini düşünüyorum. AKP'den kısa ve orta vadede olağan demokratik yöntemler ile kurtulmanın kolay olmadığını gören ve anlayanAB karşıtı söz konusu zihniyet, bu siyasi hareketi bertaraf etmenin yöntemini kamu borç stokunda arıyor olabilir (bir varsayım ama üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum). Söz konusu zihniyetin kuvvetler ayrılığına dayalı devletin çok önemli noktalarında hâlâ egemenliğini sürdürdüğüne pek kuşku yok."
Prof. Dr. Eser Karakaş, "Son "Zana kararının" da gösterdiği gibi, yargıda AB'ye ve dolaylı olarak AKP'ye azımsanmıyacak bir direniş sürüyor" diyor ve bu yollaAKP'nin,"vergi yükünün zorunlu artışı ya da kamu borç yükünün sürdürülmezliği" ile karşı karşıya bırakılmak istendiğini vurguluyor. Yazının sonunu da şöyle bağlıyor: "Vergi yükünün zorunlu artışının büyüme sürecine getireceği maliyetlere daha önceki yazılarımızda değinmiştik.Kamu borç stokunun sürdürülemez hale gelmesinin ise neticelerini yazmaya dahi gerek yok. Vergi dışı kamu gelirleri yaratılması 2004 Türkiye'sinin temel önceliği haline gelmiş durumda. Bu sürecin şu ya da bu nedenler ile engellenmesi insanın aklına devletin bazı kesimlerinin AKP ile mücadele etmek için kamu borç stokunu ve faizleri kullanmak istediğini düşündürtüyor. İnşallah yanılıyorumdur."
Ne dersiniz, sevgili dostumProf. Dr. Eser Karakaş yanılıyor mu?