Kırıkkale Şubemizin Temsilciler Kurulu, Genel Sekreterimiz Ahmet Kabaca ve Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreterimiz Mustafa Mesut Tekik’in katılımıyla gerçekleşti.
Kırıkkale Şubemizin Temsilciler Kurulu toplantısı 7 Şubat Salı günü Kırıkkale Ramada Otel’de yapıldı. Genel Sekreterimiz Ahmet Kabaca, Genel Örgütlenme ve Eğitim Sekreterimiz Mustafa Mesut Tekik’in katılımıyla gerçekleşen toplantıda Kırıkkale Şube Başkanımız Recep Sefer, Başkan Yardımcılarımız Murat Kaya, Cevdet Karabıyık, Yönetim, Denetim, Disiplin Kurulu Üyeleri ve İşyeri Temsilcileri de yer aldı. Toplantıda toplu iş sözleşmeleri görüşmelerine, işyerlerinde yaşanan sorunlara, ülke ve sendika gündemine dair değerlendirmeler yapıldı.
Kırıkkale Şubemizin Temsilciler Kurulu Sonuç Bildirgesinin tam aşağıda yer almaktadır.
Ülke gündeminde başta terör, Anayasa referandumu, Varlık Fonu ve giderek etkisini hissettirmeye başlayan ekonomik kriz öne çıkmaktadır.
Biz emekçileri bu gündemler yakından ilgilendirmektedir ve özellikle terör belası halkımızı derin bir endişe ve korkuya gark etmektedir.
Terör toplumsal birlikteliğimize daha fazla zarar vermekle birlikte, toplumda korku ve endişenin yayılmasına ve bunun yanı sıra ciddi bir ayrışmaya sebep olmaktadır. Temsilciler Kurulumuz terörün her türlüsünü şiddetle ve nefretle kınamakta, terör kurbanı şehitlerimize Allah’tan rahmet yaralananlara acil şifalar dilerken ailelerine sabır temennilerimizi iletmektedir.
5 Şubat 2017 tarihinde Bakanlar Kurulu'nun kararı ile bir çok kamu kuruluşumuz Türkiye Varlık Fonu'na devredilmiştir.
Varlık Fonu'na devredilen bu kuruluşların istihdam, üretim ve yatırım politikalarında niteliksel değişiklikler olacaktır. Denetim dışı bırakılan bu Fon'a bağlanan kuruluşlarda çalışan üyelerimizin iş güvencesi dahil olmak üzere özlük haklarında ciddi problemler yaşanacaktır.
Yüzyılın birikimi ile kurulan bu kamu kuruluşlarının sadece kar mantığı ile fona devredilmesi, yıllardır ülke menfaatleri doğrultusunda faaliyet gösteren bu kuruluşların bütçe açıklarını kapatmak uğruna, özelleştirmenin yolunu açacak uygulamalara göre dizayn edilmesi hem bu kuruluşlara hem de ülkemize yapılabilecek en büyük kötülük olacaktır.
Hükümetin uzun zamandır tasarladığı ve bir türlü gündeme getiremediği zorunlu (BES) bireysel emeklilik, sermayeye kaynak aktarmayı hedefleyen fırsatçı bir yaklaşımla OHAL döneminde uygulanmaya başlandı.
Çalışanların tasarruf etmesi ve bu tasarruflara devlet katkısı verilmesi hedeflendiği söylense de asıl amacın sermayenin tıkanan finans sistemini idame ettirmek olduğu aşikardır.
Zorunlu BES uygulamasının, devletin yaptığı katkılarla birlikte finanse edilerek çalışanlar açısından oldukça avantajlı olduğu iddia ediliyor.
BES sisteminde; hali hazırda devletin yapmakta olduğu (yararlanma koşulları ve tutarı sisteminde kalma süresine göre farklılaşan) % 25 prim katkısının yanı sıra bu uygulamada, bir defa ya mahsus 1000 TL ve emeklilik hakkının 10 yıl ve ardından kullanılması halinde çalışana birikiminin %5 oranında devlet katkısı yapılması öngörülüyor. Bu katkı ile birlikte sistemin çalışanlar açısından çok avantajlı olduğu belirtiliyor oysa, sistemde emeklilik hakkı kazanmak için 10 yıl kalan çalışan, mevcut haliyle ortalama %8,5 gelir elde edecektir. Bu oran diğer yatırım araçlarıyla oranlandığında oldukça aşağıdadır.
Kıdem tazminatının fona devri konusu hükümet gündeminden bir türlü düşmüyor. Çalışma Bakanı son beyanlarında kıdem tazminatının fona devrinden vazgeçmediklerini, tarafların mutabakatının aranmayacağını ve konuyu ilk fırsatta TBMM'ye getireceklerini söylemektedir.
Kıdem tazminatı bizim geleceğimizin ve iş güvencemizin başlıca teminatıdır. Hükümetlerin işçi aleyhine çıkartacağı kanunları ekseriyetle OHAL ve olağanüstü durumlarda çıkartmakta olduğu malumunuzdur. Kıdem tazminatının OHAL bahanesiyle fona devredilmesi söz konusu olduğunda Türk-İş’in Genel Kurul kararlarını uygulaması ve “kırmızı çizgim” dediği kıdem tazminatına açık ve net tavır koyması gerekmektedir.
1982 Anayasasının yürürlükte olduğu 35 yıllık dönem işçi sınıfına, bu Anayasa'nın sermayenin çıkarları için çıkarıldığını göstermiştir. Bu durumun en bariz göstergesi ise o tarihte ülke nüfusu 50 milyon ve sendikalı işçi sayısı 2,5 milyon iken bugün ise nüfus 80 milyona çıkmış olmasına rağmen sendikal örgütlülüğün ciddi bir şekilde düşmesi olmuştur. Halen sendikalı işçi sayısı 1 milyon toplu sözleşme kapsamındaki işçi sayısı ise sadece 700 bindir.
Geçmiş deneyimlerimizin gösterdiği üzere, demokrasi ve hukuk en çok emekçilere yaramaktadır. Demokrasiden ve hukukun üstünlüğünden vazgeçmek en başta, emekçilerin daha az kazanmasına, yoksullaşmasına ve sömürülmesine yol açmaktadır. 35 yıldır insanlar başta müteahhit taşeron işçiliği olmak üzere bir çok olumsuz çalışma koşullarına mahkum edilmiştir.
Önümüzdeki günlerde halk oylamasına sunulacak olan Anayasa referandumu çalışanlar açısından değerlendirildiğinde çalışanların ekonomik, sosyal geleceklerini yakından ilgilendirmektedir. 1980 askeri darbe sonrası hazırlanan ve 82 yılında halk oylamasına sunularak %92 oyla kabul edilen 82 Anayasası 35 yıldır yürürlüktedir. Farklı zamanlarda birçok maddesi değiştirilmesine rağmen demokratik niteliğe kavuşturulamamıştır.
Özelleştirme adı altında kamu malları yağmalanmış, çalışanlar işsiz kalmış, 4/C gibi sefalet ücretlerine razı edilmişse sebebi 12 Eylül rejimidir ve o tarihte kabul edilen anayasadır.
Yeni değişikliklerle 82 Anayasası'nın dahi gerisine düşen yeni anayasayı çalışanların kabul etmesi mümkün değildir. 82 Anayasası sıkıyönetim koşullarında halk oyuna sunulmuştu, Anayasa değişiklikleri de görünen odur ki, OHAL koşullarında oylamaya sunulacaktır.
Yağmurdan kaçarken doluya tutulmanın bir anlamı yok! Daha demokratik bir ülke ve sosyal hukuk devletini inşa etmek emekçilerin asli görevidir. 12 Eylül Anayasası'na evet oyu veren babalarımızın çocuklarını taşeron cehennemine sürükledikleri hatırlanmalıdır. Bu nedenle, bizler de hem kendi hem de çocuklarımızın geleceğimizi düşünerek kararımızı ona göre vermeliyiz, çocuklarımıza yaşanılabilir bir ülke ve insanca koşullarda çalışılacak işyeri bırakmak zorundayız.
Sermayenin değil halkın çıkarlarına uygun bir Anayasa talebimizdir.
01.01.2017 tarihinde başlayan ve özel sektörde TÜPRAŞ, kamuda BOTAŞ, MKEK ve BİL sözleşme görüşmeleri devam etmektedir.
Özelikle kamuda son 7-8 sözleşmedir sadece enflasyon oranında imzalanan sözleşmeler, ücretlerin reel anlamda aşınmasına ve satın alma gücünün azalmasına kısacası kamu işçisinin yoksullaşmasına neden olmuştur.
BES, vergi dilimlerinin aralığı, SGK prim oranlarındaki yükselme ile işçilerin maaşları tırtıklanmaktadır.
Sendikamız ve konfederasyonumuz kararlı ve inançlı bir sözleşme dönemi geçirmeli çalışanların kayıplarının önüne geçmelidir.
Tüm bu sorunları, üyelerimizin ve sendikal yönetimlerin kararlı mücadelesiyle aşacağımıza olan inancımız tamdır.
Petrol İş Sendikası
Kırıkkale Şube Temsilciler Kurulu