Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın ''ağabey'' dediği Maliye Bakanı Kemal Unakıtan 'la birlikte satışlar konusunda çok sıkı çalıştıkları adım adım gün ışığına çıkıyor. Hani iki devlet büyüğümüz için ''Aralarından ihale sızmaz'' desek, yeridir!
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 'ın ''ağabey'' dediği Maliye Bakanı Kemal Unakıtan 'la birlikte satışlar konusunda çok sıkı çalıştıkları adım adım gün ışığına çıkıyor. Hani iki devlet büyüğümüz için ''Aralarından ihale sızmaz'' desek, yeridir!
Unakıtan'ın satışlar konusundaki eleştirilere verdiği geleneksel iki yanıt vardı:
- Babalar gibi satarım!
- Parayı veren düdüğü çalar!
Buna bir yenisi eklendi:
- Biz aktif pazarlama yapıyoruz!
Zaten ortaya çıkan tablo da bu gerçeğin yansıması:
Satışta pazarlama, buna karşı çıkanlara yanıtta, azarlama...
Ancak Unakıtan'ın ''Parayı veren düdüğü çalar'' tanımının biraz ''düdük'' bir tanım olduğu, bu deyimin yaşama şöyle geçtiği anlaşılıyor:
İlişkiyi kuran, düdüğü çalar!
Çoğu zaman salt bir olay, bir iktidarın yönetme anlayışını tümüyle ortaya koymaya yeter. Hükümetin İsrailli işadamı Sami Ofer 'le ilişkisi ve Ofer'in Türkiye'deki satışlardaki alışları, tek başına gidişi özetlemeye yetiyor.
İsrail'in dördüncü büyük bankasının sahibi olan Ofer, dünya zenginler sıralamasında da 188'inci. Sanırım, AKP hükümeti sayesinde daha üst sıralara tırmanacak.
Ofer'in, TÜPRAŞ hisselerinin yüzde 15'lik dilimini, kamuoyunun bilgisi dışında, ikili görüşmelerin ürünü olarak nasıl aldığı bir ölçüde ortaya çıktı. Ancak ilişkilerin tümünün aydınlandığını söylemek için henüz erken. Başbakan'ın hatırlayamadığı öteki görüşmelerinde, hatırlayamadığı bazı sözler verilmiş olabilir mi, henüz bilmiyoruz.
Ofer TÜPRAŞ'ta, Ocak 2005'te 446 milyon dolar koydu, Eylül 2005'te bu değer 1.2 milyar dolar oldu. Bunun ekonomik anlamı olabilir, ancak siyasal açıklamasının da olması gerekiyor.
Ofer'in, İstanbul Galataport ve Kuşadası Limanı'nı alış öyküleri de ayrı bir yazı konusu olacak genişlikte.
Başbakan ve Unakıtan, satışa karşı olanları azarlayarak bu pazarlamanın içinden çıkamaz.
Muhalefet partileri Ofer olayının ''Yüce Divanlık'' olduğunu söylüyorlar, er ya da geç hükümetin sorumlu kişilerinin bunun hesabını vereceğini vurguluyorlar.
Türkiye'de ne yazık ki şöyle bir gelenek oluştu:
Bakanlar, başbakanlar, sanki hiç iktidardan düşmeyecekmiş gibi pervasız adımlar atıyorlar. Hükümetten düşünce sonraki iktidar onları Yüce Divan'a gönderiyor. Olayın üzerinden çok zaman geçtiği için kamuoyu vicdanı da nasırlaşmış oluyor.
Bu anlamda, hükümetin başının ve üyelerinin ileride Yüce Divan'da yargılanma olasılığının neredeyse hiç önemi yok!
Son olarak Ofer'in bütün alışverişlerine aracılık eden, gerektiğinde ileride değişecek yasalardan bile haberdar olabilen Mehmet Kutman 'a değinelim. Kutman'ın şirketinin adı ne?
Global!
Demek ki globalleşme böyle bir şey!