Ekonomi muhabiri olarak mesleğe başladığım zamandan beri bu kadar yoğun bir yaz mevsimi geçirdiğimi hatırlamıyorum. Geçmiş yıllarda ama krizden, ama rehavetten gündem bomboş olur, ne yapacağımızı kara kara düşünürdük. Bu yıl ise hani deyim yerindeyse başımızı kaşıyacak vaktimiz yok. Özelleştirmeler, ihaleler, gelen yabancılar, sıcak-soğuk para, Körfez sermayesi, IMF, vergi paketi...
Ekonomi muhabiri olarak mesleğe başladığım zamandan beri bu kadar yoğun bir yaz mevsimi geçirdiğimi hatırlamıyorum. Geçmiş yıllarda ama krizden, ama rehavetten gündem bomboş olur, ne yapacağımızı kara kara düşünürdük. Bu yıl ise hani deyim yerindeyse başımızı kaşıyacak vaktimiz yok. Özelleştirmeler, ihaleler, gelen yabancılar, sıcak-soğuk para, Körfez sermayesi, IMF, vergi paketi...
Liste uzayıp gidiyor. Bizim yoğunluğumuzun kat kat fazlasını, ilgili bakanlık ve kurumlarda da gözlüyoruz.
Bu yoğunluğun en ağır şekilde hissedildiği kurumların başında da hiç şüphesiz Özelleştirme İdaresi geliyor. Öyle ya Türkiye, Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük özelleştirmelerine imza atıyor.
Geçtiğimiz günlerde ÖİB Başkanı Metin Kilci ile tesadüf eseri bir araya geldik. Gündemde TÜPRAŞ ve ERDEMİR olunca hemen ihale sürecinin nasıl gittiğini sordum. Hani belki biraz da tüyo alırız diye sıkıştırdım ama Kilci, ser verip sır vermeyince, söz döndü dolaştı yerli/yabancı tartışmalarına geldi.
Malum ben dahil önemli bir kesim, TÜPRAŞ ve ERDEMİR’in yerli sermayede kalmasını istiyor.
Metin Kilci’den edindiğim izlenim de kendisi açıkça ifade etmese de benzer yönde. Ancak temsil ettiği kurum ve görevi nedeniyle konuya çok objektif yaklaşıyor:
“Tartışmaları yakından takip ediyorum. Ancak, bizim ihaleler ile ilgili belirli prosedürlerimiz var. Amacımız, kamu yararını gözeterek, şirketleri en iyi fiyata satabilmek. Bu kapsamda yerli/yabancı ayrımı yapamayız” diyen Kilci, esprili bir yorumla devam etti: “Bize teşekkür edilmesi lazım. ÖİB’nin ihale süreciyle birlikte Türkiye milliyetçiliği yeniden öğrendi. Yerli sermayeyi destekleyen yayınlar arttı. Milliyetçi bir akım başladı.”
Metin Kilci’nin yerli sermayeye bakış açısı olumlu olsa da birkaç tespitinin altını çizmek gerekiyor: “Tamam yerli sermayeyi destekleyelim. Ama kamuoyundaki yerli şirketlerin pozitif imajını kullanarak, çok düşük tekliflerle ihaleyi kazanmaya çalışmak mantıklı değil. Sadece ‘Ben yerliyim’ demek yeterli değil.”
Kilci’nin bu konuya ilişkin bir sitemi de var: “Falanca miktardan ihaleye çıkıyoruz. Daha düşük rakama bir yerli şirket kazanıyor. Sonra ‘Falanca yer yarı fiyatına şu şirkete satıldı’ diye eleştiriler okuyoruz.”
Sermaye yanı tamam. Belli ki kasası dolu olan ihaleleri kazanacak. Ancak, Türkiye’de özelleştirmelerin ihale masası yerine adliye koridorlarında sonlandığı da bir gerçek. Kilci’ye bunu hatırlattığımda, önümüzdeki dönemde herhangi bir hukuki eksiklik yaşanmayacağına inandığını söyledi. “Çeşitli iptal davalarının açılacağı kesin. Ancak bu kez kanuni, hukuki bir boşluğumuz olduğuna inanmıyorum. Ama, kamu yararı konusu önemli. Geçmişte kamu yararı yeterince gözetilmedi diye iptaller yaşadık. Bu uçları açık bir kavram. Kamu yararı dediğinizde net bir tasvir yapılamıyor. Ama ben bu kez bir sorun beklemiyorum.”
Sohbetin sonlanıp ayrılırken, yine, “fiyatlar nasıl” sorusunu araya sıkıştırıyorum, ama nafile...
Bekleyip göreceğiz...