Yabancı sermayeyi ülkenin çıkışı gibi gören ekonomistlerin yanı sıra, özelleştirme yoluyla ülkeye gelmeye çalışan sermayeyi öven köşe yazarlarına Başbakan Erdoğan’ın bir demeci bir başka renk kattı. Başbakan, kendisinin “ülkesini pazarlamakla mükellef” olduğunu söyledi. Pazarlama sözcüğünü ülkesinin “geleceğini iyi niyetle düşünen” bir Başbakan olarak kullandığını düşünüyorum. Sayın Başbakan’ın örnek verdiği ülkelerin ekonomik durumlarını ve yabancı sermaye paylarını da iyi irdelemek gerekli.
Yabancı sermayeyi ülkenin çıkışı gibi gören ekonomistlerin yanı sıra, özelleştirme yoluyla ülkeye gelmeye çalışan sermayeyi öven köşe yazarlarına Başbakan Erdoğan’ın bir demeci bir başka renk kattı. Başbakan, kendisinin “ülkesini pazarlamakla mükellef” olduğunu söyledi. Pazarlama sözcüğünü ülkesinin “geleceğini iyi niyetle düşünen” bir Başbakan olarak kullandığını düşünüyorum. Sayın Başbakan’ın örnek verdiği ülkelerin ekonomik durumlarını ve yabancı sermaye paylarını da iyi irdelemek gerekli.
Macaristan’a görevli olarak giden bir arkadaşım orada kaldığı süre içinde Macaristan’ı n ekonomisini inceleme fırsatı bulmuş. İzlenimleri ilginç ve acı. “Biz bu yabancı sermayeye izin verdik, geldiler,her yerimizi sardı lar, şimdi nasıl kurtulacağız?” diye düşünüyorlar dedi. Bekleyecekler; yabancı sermayenin o ülkedeki işi bitene kadar bekleyecekler.
Biz daha o noktada değiliz, biz yabancı sermayeyi ülkemize çekmek için yasalarımızı çıkardık, sınırları kaldırdık bekliyoruz. Hatta onları bazen varolan ulusal sermayemizin bile üstünde gösterme gayretleri içinde olarak. Onların paraları var gelsinler diye bekliyoruz. Bazı ekonomist ve bazı köşe yazarlarımızla. Sürekli onları övüyoruz ve “aman ürkütmeyelim, milyonlarca genç işsizlerimiz onlar sayesinde iş bulacaklar “deyi sevinip duruyoruz.
Özelleştirme yoluyla ülkemize gelmeye çalışan yabancı sermayeyi değerlendirmeye alanları da “sermaye ırkçılığı” ile suçluyoruz. Onların sicillerini ortaya koyarak topluma tanıtmaya çalışıyoruz. Peki, yabancı sermayeden bu kadar medet umanlara ne demeli? Onları nasıl tanımlamalı? Bu tanımlama özgürlüğünü size bırakmak istiyorum. Tuzu kuru olanlarla, sicili temiz olanları birbirine karıştırmadan.
Yabancı sermaye ekonomimiz için yararlı ise, neden yeni bir Erdemir, Tüpraş, Petkim, Telekom kurmaya gelmiyor da var olanı almaya geliyor? Hiç düşündünüz mü?
Nasıl kurulmuş, TÜPRAŞ, Telekom, Erdemir ve bugüne kadar elden çıkarılanlar? Hangi koşullarda kurulmuş? Hiç düşündünüz mü?
Onların kuruldukları yıllardaki teknoloji yetersizliği bile kurulmalarına engel olmamışken bugün olanaklarımız, emek gücümüz ve teknolojik bilgimiz daha iyi durumda iken, neden onları daha da geliştirip ya da bir yenisini kurmak yerine elden çıkarmak yeğleniyor? Bazılarınız içinden paramız mı var diyecektir? Ben buna inanmıyorum.
Erdemir için bir araya gelen Ereğli Girişim Grubu Erdemir’e nasıl talip oldu? Bir araya gelince nelerin yapılabileceğini kanıtladılar. Bir iftar yemeğine gerek kalmadan. Demek ki, istenirse bir şeyler yapılabiliyor, zorluklar aşılabiliyor. Yabancı sermaye gelmek istiyorsa gelebilir, ancak bizim istediğimiz koşullarda gelmelidir. Ülkemin yatırım planını ben belirlemeliyim, IMF değil...