Petrol-İş Genel Başkanı Süleyman Akyüz, sendikalaşma oranlarının yıllardır yüzde 14-15 seviyesinde seyrettiğini belirterek, örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmadıkça işçilerin haklarını tam anlamıyla kullanamayacağını söyledi
Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Süleyman Akyüz, sendikalaşma oranlarını değerlendirdi. Akyüz, işveren baskıları ve uzun süren mahkeme süreçlerinin sendikalaşmanın önündeki en büyük engeller olduğunu vurgulayarak, devletin sendikalaşmayı teşvik etmesi gerektiğini belirtti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı 2025 Ocak ayı itibarıyla sendikalaşma oranını açıkladı. Türkiye'de 16 milyon 864 bin 733 işçiden 2 milyon 524 bin 547'sinin sendika üyeliği bulunuyor. Resmî Gazete’de yer alan verilere göre 16,86 milyon işçinin yüzde 14,97'si herhangi bir işçi sendikasına üye.
Petrol -İş Sendikası Genel Başkanı Süleyman Akyüz, sendikalaşma önündeki engelleri anlattı:
Türkiye'deki sendikalaşma oranını nasıl görüyorsunuz?
Süleyman Akyüz Türkiye’de çalışan sayısı artmasına rağmen örgütlülük oranı çok artmıyor. Bu rakamlar her altı ayda bir açıklanıyor. Bütün istatistiklere baktığımızda herhangi bir artış gözükmüyor. Yüzde 14 ile yüzde 15 arasında oynuyor. Bu dönem açıklanan son verilere göre 100 binin üstünde düşüş var. İş sahalarının açılması, istihdamın artması gerekirken bu noktada da düşüşler yaşıyoruz. Çalışanların yararına işletmelerin daha kalifiye olması, düzgün çalışma koşullarının orataya çıkması, iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için mutlak suretle örgütlülüğün artması lazım. Maalesef örgütlenmenin önündeki engeller devam ediyor.
İŞVEREN BASKISI VAR, MAHKEME SÜRELERİ UZUN...
Sendikaya üye olan işçi sayısı neden az? İşçilerin sendikaya üye olmasını engelleyen etkenler nelerdir?
Süleyman Akyüz Sendika anayasal bir hak. Uluslararası sözleşmelerden doğan da bir hak da olmasın rağmen Türkiye’de özgürce sendikaya üye olma hakkı hemen hemen yok. Normalde kanunda, yasada var fakat sendikaya üye olan işçiler işveren baskılarıyla karşı karşıya kalıyor. İşini kaybetmesinde, işi değiştirmeye kadar yasal engeller var. İşveren itiraz ettiğinde, mahkemeye başvurduğunda mahkemenin uzun sürmesi, yetkisiz yerlerde dava açması bu süreçleri uzatıyor. 5, 6 ayda bitmesi gereken bir mahkemenin, üst mahkemelerinde araya girmesiyle en düşük 2 buçuk yıl kadar sürüyor.
Bu arada işverenin baskısı, işten atma tehdidiyle arkadaşlar sendikadan istifa etmek zorunda kalıyor. Bu nedenle üye kalmıyor. Birçok etken var. Yerlerinden olma gibi durumları var. Bunlar yasal güvence altına alınmadığı sürece, örgütlülüğün önündeki bu baskılar kalkmadığı sürece sendikalaşma artmaz. Baskı yapmak aslında suçtur. Yargılanma suçuyla karşı karşıya almasına rağmen bugüne kadar hiçbir işveren yargılanmadı. Davalar aylarca, yıllarca sürüyor maalesef.
Sendikalaşmayı artırmak için devletin ve sendikaların üzerine düşen görevler nelerdir?
Süleyman Akyüz Devletin normalde bunu teşvik etmesi lazım. Ama örgütlenebiliyorsanız bugün gidin özel sektörlerde örgütlenin. Kamuda da yapılan özelleştirmeler bunu engelliyor. Devlet bir sayı belirlemeli ve bu sayı üstündeki bütün işyerlerine bir mecburiyet getirmesi lazım. Biz örgütlenirsek özelde kayıtdışılık olmaz, kalifiyelik ön plana çıkar. Türkiye’de her gün bir olay oluyor, patlama oluyor. Hiçbirinin güvencesi yok. İşçi sağlığı, iş güvenliği açısından baktığınızda iş kazası yüzde 98 örgütsüz yerlerde oluyor. Bu sayılar çok büyük. İş kazalarına cinayet diyoruz çünkü çoğu önlenebilir kazalar. Her yıl ortalama 2000 kişi iş kazalarından ölüyor. Fakat bunlar kayıtlı olan kazalar. Devlet buna el koymalıdır. Kendisinin hem daha düzenli vergi toplaması hem de toplumun yaşam kalitesini belli bir yere taşımak için.
O yüzden sendikalaşmanın önü açılmalı. İşveren zaten kazanıyor. Fabrikalarına fabrikalar katılıyor. Çalışanların refahını arttırmanın yolu insanca, hakça geçinebilmelerini sağlamanın yolu; ücretlerin düzenlenmesi, çalışma şartlarının iş güvenliğine uygun olması. Aidiyet duygusunu geliştirerek o insanlar daha kaliteli iş üretirler. Bu olduğunda işveren, devlet, insanımız birlikte kazanıyor. İnsanımız kazandığında işçilerimiz bu memleketi terk edip gitmeyecek, bulundukları yerde o parayı harcayacaklar. Böylece herkes kazanacaktır. Bu kazan kazan meselesidir. Çalışma hayatındaki yaklaşık 17 milyon insanın en az yüzde 80’i, 90’ının sendikalaşması için devlet buna müdahale etmelidir. İş kanunlarının ona göre düzenlenmesi gerekiyor. İşverenlerin yaptıkları haksız ve yanlış uygulamalarında üstüne gidilmeli.
'MİLLİ GELİRİMİZİN ARTMASIYLA GEÇİMİMİZ DÜZELMİYOR'
Türkiye'de sendikalaşma oranı hep böyle miydi? Bugüne kıyasla durum nedir?
Süleyman Akyüz Türkiye’de 10 milyon çalışan varken sendikalaşma oranında yüzde 10’ları gördük. Ama onlar toplu sözleşme yapabiliyorlardı. Bugün 2 buçuk milyon çalışanımızdan yüzde 15’e yakın örgütlülük oranımız varsa bunun yüzde 10’a yakını sözleşme yapabiliyor. Oran çok değişmiyor. Çalışan sayımız artıyor ama toplu sözleşme yapan insan sayısı oranı aynı kalıyor. Bu sayıyı arttırmamız lazım. Biz artık geçmişteki ülke değiliz, bunlar artmalı. Sanayide geliştik, iktisadi geliştik, ekonomik olarak gelişiyoruz. Milli gelirimiz artıyor ama çalışanımızın alım gücü, yaşam standardı düşüyor. İnsanlar şu an sadece geçinmeye çalışıyor. Sosyal aktiviteler kısıtlanıyor. İnsanlar, dışarıda ailesiyle birlikte bir öğün yemek bile yiyemiyorlar. En son açıklanan asgari ücret ve emekli aylıklarına rağmen bu böyle. Asgari ücretin altında bir emekli aylığını tarihimizde yaşamadık. Açlık sınırının altında asgari ücret ve emekli aylığı olur mu?
Örgütlülüğümüzü arttırarak, yaşam standardını geliştirerek, ücretler durumlarını iyileştirerek gelişme sağlanabilir. Kiralar, pazarlar, harcamalarımız, doğal gaz, yol gibi zaruri ihtiyaçlarımız belli. Milli gelirimizin artması geçimimizin düzelmesi anlamına gelmiyor. Çalışanlarımızın emeğiyle değerlerini insanların hizmetine sunan kişilerin aldığına bakmak lazım.