Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, ülkedeki temel sorunların çözümlenmesi için güçlü işçi sınıfı hareketine, onun sınıfsal cesaret, kararlılık ve politik üretkenliğine ihtiyaç olduğunu ifade etti.
Hava-İş Sendikası Genel Başkanı Atilay Ayçin, ülkedeki temel sorunların çözümlenmesi için güçlü işçi sınıfı hareketine, onun sınıfsal cesaret, kararlılık ve politik üretkenliğine ihtiyaç olduğunu ifade etti. Ayçin, Hava-İş’in örgütlenme çalışmaları, sendika içindeki muhalefet hareketi, 10 sendika hareketi ve son günlerde artan savaş çığırtkanlığı ile ilgili sorularımızı yanıtladı.
Uzun bir mücadelenin ardından Sabiha Gökçen Havaalanında toplusözleşme görüşmelerine başladınız. Görüşmeler nasıl gidiyor?
Yapılan uzun, kararlı ve özverili çalışma sonrasında Sabiha Gökçen Havaalanında yer hizmetleri veren İSG adlı şirkette örgütlenmiş bulunmaktayız. Tam 2 yıl geçti, işkolumuza yapılan ve hemen arkasından TİS çoğunluk tespitimize yapılan itirazlarla. Yaklaşık 300 arkadaşımız işini kaybetti, sendikalı oldukları için. Sendikal tazminat davaları sendikamızca açılmış ve mahkeme, işvereni arkadaşlarımıza 16’şar maaş sendikal tazminat ödemeye mahkum etmiştir. Bu iş yerinde 1. Dönem TİS görüşmeleri başlamış ve devam etmektedir. Sendika üyesi arkadaşlarca hazırlanan taslak 80 maddeden oluşmakta, yapılan görüşmeler üyelerimize açık olarak yapılarak üyelerimizin tartışmalara fiili olarak katılmaları sağlanmaktadır. Taslak metinde var olan maddelerin yanı sıra tartışılan bir diğer konu ise atılan üyelerimizin işe alınmasıdır. Maddeler üzerinden yapılan tartışmalarda yaklaşık 30 madde üzerinde anlaşmaya varılmış bulunmaktadır. Ancak önemsediğimiz asıl maddelerde yani çalışma süreleri, mesailer, yürürlülük süresi, ikramiyeler ve ücretle anılan maddelerde henüz bir gelişme olmamıştır. Sözleşmenin ruhunu ve iskeletini de bu maddeler oluşturmaktadır. İlk dönem TİS olduğu için bir nevi sistem oluşturmanın kavgasını vermekteyiz, çünkü sonraki dönem sözleşmeler, kurulacak bu sistem üzerinden yürüyecektir. Yani 1. Dönem sözleşmeler geleceği şekillendiren sözleşmelerdir, bu nedenle önemsiyoruz. Son söz üyelerimizin olacaktır.
Örgütlenme çalışmanızın olduğu başka işyerleri var mı? Örgütlenme hangi aşamada?
Şu an THY, THY Teknik AŞ, TEÇ, İSG olmak üzere dört işyerinde örgütlü bulunmaktayız. THY AO yüzde 51 hissesiyle halka arz olarak satıldıktan sonra, sendikamızın iş yerlerindeki varlığı ve örgütlenmesi işverenler ve yandaşlarınca engellenmeye çalışılmış, başarılı olunamamıştır. Daha önce THY bünyesinde varlığını sürdüren uçakların bakım ve onarımının yapıldığı teknik bölümü, sonra yer hizmetleri yapan yer işletme başkanlığı işyerleri olarak THY şirket bünyesi dışına çıkarılmış, yeni şirket statüsüne dönüştürülerek sendikasız bırakılmak istenmiştir. Teknikte örgütlülüğümüz devam etmektedir, yer hizmetlerinde çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürüyoruz. Sendikamızın örgütlü bulunduğu işyerlerinde önce iş kolu itirazları yapılmış, ardından TİS çoğunluk tespitlerine itiraz edilmiş başarılı olunamamıştır. Genel kurullara kadar vardırılan müdahalelerde başarılı olamayan işverenler ve yandaşları, bu kez yeni bir yönteme başvurarak şanslarını burada aramaya başlamışlardır. Özelleştirmenin sağladığı avantajları kullanarak, özel sektör ruhuna uygun biçimde küçük, küçük yeni şirketler kurup, yeni alınan elemanlarla sendikasız işyerleri oluşturarak, sendikanın faaliyet alanını daraltmaya çalışmaktalar. Şu an yeni kurulan iki şirket, Hava Araçları Bakım Onarım Merkezi (HABOM) ve Yolcu, Yer Hizmetleri (TGS) sendikasız olarak faaliyetlerini sürdürmekteler. Her iki şirkette örgütlenme çalışmalarımız sürüyor, mutlaka başaracağız. Kurulması planlanan ve karar aşamasında bulunan 4 ayrı şirketle ilgili gelişmeleri yakından takip ediyoruz, kurulmuş veya kurulacak bütün şirketlerde örgütleneceğiz, bunda kararlıyız. Ancak dikkat çekmek istediğim konu şu. Kurulan bu şirketler ihtiyaçtan yola çıkılarak kurulan şirketler değil, tamamen sendikasızlaştırma ve toplusözleşme masasında bize kabul ettiremedikleri esnek çalışma biçimlerini, işyerlerinde uygulanır kılmaktır. Sendikasızlaştırmanın sağlayacağı avantajları kullanarak kuralsız, limitsiz işin yoğunluğuna uygun çalışma ve personel politikaları yaratmaktır. Uçuş emniyetinin kalkması anlamına gelen bu uygulamanın önündeki tek engel sendikadır, bunun içindir ki sendikayı ortadan kaldırmak konusundaki ısrarları, aralıksız devam etmektedir. Çok renkli sendika (Gökkuşağı) karşıtı bir hareket oluştururlarken amaçları şuydu; Ya AKP’li olacaksın, ya da onların istedikleri gibi davranacaksın ki, varlığın engel oluşturmasın.
Sendikanız içinde Gökkuşağı Hareketi isimli bir muhalefet çalışması var. Söylemlerine, hakkınızdaki iddialara ilişkin neler söylersiniz?
Sendikamız içerisinde böyle bir hareket yoktur. Yukarıda sözünü ettiğim gibi örgütlü bulunduğumuz işyerlerinde, işverence yapılmış bulunan iş kolu itirazları döneminde, yani şu anki sendika yönetiminin işyerlerine yetki ve iş kolu itirazları gerekçe gösterilerek alınmadığımız dönemde AKP’nin şirket içerisinde bulunan ve akıl adamlarınca oluşturulmuş sendika dışı, işveren içi bir hareket var. Bu hareketin kurulmasında baş aktörlük görevini, THY işvereni üstlenmiş ve “Ayçin karşıtlarıyla ortak paydada buluşabiliriz” demiştir. Bu söylemini daha da ileri götürerek, “Ayçin sendikacılıktan çok siyaset yapmaktadır. Ayçin’le çalışmayı düşünmüyoruz. Onun dışında olabilecek herkesle çalışabiliriz, hatta bu işten attığımız kaptan (O dönem atılan kaptan Bahadır Altan Gökkuşağının içerisinde bulunuyor) bile olsa” diyerek açıkça Hava-İş üyelerinin iradesine ipotek koymak istemiştir. THY eski yönetim kurulu, yani 2007 yılında THY AO ve TEKNİK AŞ işyerlerinde üyelerimizin kararlı mücadelesinin sonrasında imzaladığımız sözleşmenin başarısını ve yapılan grev oylamasının yenilgisini içlerine sindirememiş olacaklar ki sendika karşıtı faaliyetlerini artırarak sürdürmüşlerdir. Bu başarısızlığın sonrasında görevden alınmak istenen bir üst düzey yetkili, hükümet yetkililerinden sendikamızın genel kuruluna kadar süre isteyerek, Ayçin ve yönetiminden rövanşı alacağını iddia ederek bir süre daha yönetimde kalmış, genel kurulumuzda Ayçin ve yönetimi kazanınca bu yetkili kısa bir süre sonra görevden alınmıştır. Genel kurul öncesi yapılan delege seçimlerinde, bizlerin listemizde adı bulunan arkadaşlarımızı, memleketlerinden ana ve babalarına aratarak listeden çıkmaları baskısını kurduranlar, listelerimiz kazandıktan sonra bölge milletvekilleri üzerinden baskıları sürdürerek delegeleri kendi listelerine oy vermeleri konusunda tehdit edenler, ettirenler, delege seçimi öncesi listemizdeki arkadaşları uçuş görevindeyken arayıp istifa ettirenler, ağırlıklı olarak uçuş işletmede çalışan üyelerimizin, cep telefonlarına Ayçin’in listesine oy vermemelerine ilişkin mesaj attıranlar, şirket çalışanlarına kullanılması yasak olan iletişim hatları bu kişilere (Gökkuşağı) kullandırılarak delegeler üzerinde baskı kurmaya çalışanlar, bu hareketin içinde olan ağırlıklı AKP’liler ve AKP’lileşmişlerdi. Anadoludan sorumlu başkan yardımcısının cep telefonlarından aradığı delegelere söylediği şu söz her şeyi anlatmaya yeter sanırım: “Bulunduğunuz görev yerlerinde kalmak istiyorsanız Ayçin’in karşısındaki listeye oy vereceksiniz.” Ve gariptir Gökkuşağı listesinin adı, THY üst düzey yöneticileri tarafından bizim çocukların listesi olarak anılmaktaydı. İşveren tarafından bizim çocukların listesi olarak anılan bir liste, işveren karşısında bu topluma ne verebilirdi takdiri kamuoyuna bırakıyorum. Ve asıl şimdi yani bugünlerde, ne yaptıkları önemli.Genel kurul sonrası genel merkez, şube yönetim kurulu üyelerimiz, temsilci ve baştemsilci görevinde bulunan arkadaşlarımız, listemizde yer alan delegelerimizin çoğunluğu ya işten atılmış ya da emekliliğe zorlanmışlardır, kısacası onurlu olmanın bedelini ödemişlerdir. Hava alanında personel giriş kartıyla girilen işyerlerine, biz sendikacılar giremezken, AKP’lileşmişler elini kolunu sallayarak girip bildiri dağıtabiliyorlar, kendilerine “Buraya nasıl girdiniz” diye uyarıda bulunan sendika görevlisi kadın arkadaşımıza yumruk sallayarak saldırıda bulunabiliyorlar. Olay polisçe tespit edilmiş mahkeme aşamasındadır. Yukarıda sözünü ettiğim gibi, örgütlenmeye çalıştığımız işyerlerindeki insanlara, sendikayı karalayarak üye olmalarını engellemektedirler.
Bizim yaklaşık bir yıldır ilişkide olduğumuz bir işyerinde, sendikanın aleyhine yaptıkları konuşmalar yetmezmiş gibi, dernek kurma girişimi başlatarak (Daha önce deri ve deniz işkolunda aynı girişimi başlatmış, başarısız olmuş anlayış) sendikanın önünü kesmeye çalışıyorlar. Aynı şeyi işveren yetkilileri tehdit yöntemlerini kullanarak yapmakta yandaşlarıyla aynı zeminde buluşmaktalar. Garip olan şudur, Hava-İş Sendikası içerisindeyken, İSG işyerinde örgütlenmek için görevlendirdiğimiz bu kişiler, “Bu işyerinden bir cacık olmaz” deyip bizi engellemişlerdi, şimdi bu işyerinde toplusözleşme aşamasındayız. Neden bu işyeriyle ilgili örgütlenmemizi engellediklerini de böylece öğrenmiş bulunuyoruz. Türk-İş’te oluşturduğumuz muhalefet hareketine muhalefet edenler bunlar, Türk-İş içerisinde kendisini solda tarif eden sendikalara muhalefet eden bunlar, nerede işten atılma var, oradaki mücadeleyi polise teslim etme noktasına kadar getirip kaçanlar yine bunlar. Sendikacılık hareketinin zafiyetlerini biz sendikal platform olarak açıkladık, karşı çıktığımızı ilan ettik.
Sendikaların içerisindeyken alkışlayıp dışına itildiğimizde bağıranlar gibi yapmıyoruz. Geçmişimize sahip çıkma olgunluğu ve yürekliliğini gösterirken, gelecekle ilgili, neler yapılması gerektiği konusunda hiçbir çıkar peşinde olmadan katkı sunabileceğimizi söylüyoruz. Bu nedenle, dün bu sistemin içerisindeyken, sistemden beslenip semirenlerin bugün söylediklerini samimi ve inandırıcı bulmuyor, muhatap almıyoruz, almayacağız.
AKP BARIŞ KONUSUNDA SAMİMİ DEĞİL
Son olarak bir kirli savaş harekâtı başladı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Sendikalar bu ortamda neler yapmalı?
Ülkemizde uzun zamandır devam eden kirli savaşla ilgili olarak yıllar önce Kürt kelimesinin ağza alınmadığı dönemlerde bu savaşın daha fazla insan ölmemesi, can yanmaması, doğanın ve canlıların tahrip edilmemesi için bitmesi, kendi içinde bulunan farklılıklarıyla barış içerisinde bir arada, eşitlik ve özgürlükler temelinde yaşamamız gerektiğini söylemiş ve bunun bedelini ödemiş ender sendikacılardan biriyim.
O dönemin Başbakanı Çiller’in; “Kamuda sözleşmesi bulunan sendikalardan özveri istiyorum” dediğinde, bizlerden alacağınız özveriyle savaşa kaynak mı yaratacaksınız dediğim için yargısız infaz edilen biriyim. Yasaklı yıllarda bizlerin söylediklerimiz bugün ülkemizin birçok insanı tarafından söylenir oldu. Ama yetmiyor, savaşın en ağır bedeller ödenerek sürdürülmesi adına bütün yöntemler denendi, hükümetler değişti savaş politikaları değişmedi. Her gün, ölen öldürülen insanlar, gözyaşları ve yakılan ağıtlar. Yakılan, yıkılan dünya harikası doğal güzellikler. Ne adına yapılıyor bu yapılanlar, bir halkın kendisini halk yapan temel değerlerinin inkarı ve yok sayılması adına. Hükümetlerce yapılan şu. Kendileri gibi düşünenleri, benim Kürt kardeşlerim diyecek kadar akrabalılaştıracak kadar yakınlaştırarak, inkarcı ve yok sayan politikaları reddedenleri, başkalaştırarak ve uzaklaştırarak, bu sorunu çözeceklerini söyleyerek ülkemize en ağır bedelleri ödettirdiler. Bir diğer yapılan da şuydu ve hâlâ yapılıyor. Hükümetler bu sorunun siyasi tarafı ve yetkilisi olabilirler, sosyal tarafı halkların kendileridir, halklar adına var olan partiler, sendikalar, dernekler kısaca sivil toplum örgütleridir. Çözüm konusunda, bir şekilde çözülmesi gerektiğini söyleyip, nasıl çözülmesi gerektiğini söylememek ve fiili olarak çözümün içerisinde olmamak doğru bir tarz değildir. Sorun siyasi iktidara terk edilmiş durumdadır, o da kendi siyasi felsefesine uygun yaratmaya çalıştığı Türkiye modeline uygun, tekelci çözüm yaklaşımlarıyla barışarak değil, savaşarak çözümü seçmiştir. Bugünkü hükümetin her konuda olduğu gibi, Kürt sorununun çözümü ve barışın sağlanması konusundaki samimiyetsizliği bilinmektedir. Savaş çığlıkları atarak ve savaş yöntemleri üzerinden barışın tesis edildiği nerede görülmüştür. İşte bu tespitten yola çıkarak, emperyalist güçlerin ve onların taşeronu konumunda bulunanların oyununu bozacak güç, sorunun sosyal tarafını oluşturanlardadır. Yani barıştan yana partiler, sendikalar vb. gibi. Sendikalar sorunun çözümünde, ulusal, uluslararası ve sınıfsal boyutuyla daha bir önem kazanıyorlar. Aynı zamanda kitle örgütü olmanın özelliğini taşıyan, farklı unsurları sınıfsal örgütlülük ve disiplinle ve gelenekçi yapısıyla hareket ettirebilme özellikleri vardır sendikaların. Sınıf kardeşliği ilkesinden hareket ederek savaşın devam ettiği bölgelerdeki sınıf kardeşlerimizin en temel hakkı olan, yaşam özgürlüğü ve beraberindeki talepleri ortaklaştırarak sürece müdahil olabiliriz. Geçen bunca zaman içerisinde işçi sendikaları ve konfederasyonlar bu amaca uygun ortak çalışmalar yapılabilseydi bugün çözüm daha yakın olabilirdi. Zaman boşa harcandı, sendikalar olarak yeniden seçilmeye endeksli sendikacılık anlayışından kurtulmalıyız, zaman yurttaşlık bilinciyle davranma zamanıdır.
EYLÜL AYINDA İŞÇİ TOPLANTILARI YAPACAĞIZ
Sendikal Güç Birliği Platformunun içindesiniz. Platformunuzun çalışmaları nasıl gidiyor?
Platform olarak amacımızı açıklarken şunu söyledik. İşçilerin, emekçilerin sorunları her geçen gün ağırlaşarak artmaktadır. AKP’nin bu yükü artıran ve yöntemlerini acımasızlaşarak ivme kazandırdığı uygulamalarına karşı çıkmak, sorumlu yurttaş ve sınıf sendikacılığının sorumluluğu gereğidir. Bu anlayış etrafında bütünleşecek işçi sendikalarıyla birlikte ve beraberce, Türkiye sendikacılık hareketine yeni bir ivme ve soluk aldırmak istiyoruz. Demokratikleşme sürecine katkı sunmak istiyoruz, kişisel hiçbir beklenti ve talep içerisinde olmadan elini taşın altına koyacak herkesi sürece dahil etmeye çalıştık, çalışıyoruz. Bu oluşum aynı zaman ve kısa vadede Türk-İş genel kuruluna ilişkin sorumluluğunun bilincinde ve yapılması gerekenleri yapacaktır. Ancak bizler uzun soluklu olarak baktığımız bu yapının asıl amacının ne olduğunu söyledik. Bu ülkenin temel sorunlarının çözümlenmesi için güçlü işçi sınıfı hareketine, onun sınıfsal cesaret, kararlılık ve politik üretkenliğine ihtiyaç var. Örgütlü gücüne ihtiyaç var. Bu tespitten yola çıkarak başlattığımız bu yürüyüş sabırlı, kararlı ve bilinçli olarak, Türk-İş genel kurul sonrası büyüyerek devam edecektir.
Eylül ayı itibarıyla bölgelerde işçilerle yapacağımız toplantılarımız olacak, işçilerin görüşlerinin alınmasını önemsiyoruz, onların kendilerini özgürce ifade edebileceği zemini hazırlamaya çalışacağız. Yapılacak eleştirileri çekinmeden dinleyecek, sürece katkı sunacak tüm argümanları dikkate alacak, değerlendirecek ve kullanacağız. Delegelerin özgür iradelerini yansıtabilecekleri cesaret ve güveni oluşturmaya çalışacağız, yıllardır bizlere unutturulan veya unutturulmak istenen işçilik ruhunu canlandırmaya, umutlarımızı coşkuya dönüştürmeye çalışacağız. Zorluklarımızı biliyoruz, yolumuza çıkacak engerekleri ve çıyanları hem biliyor hem tanıyoruz. Tarihin değişik dönemlerinde çehreleri ve kılıkları değişmiş olsa da, özleri itibarıyla benzeşenler bu dönemde de üzerlerine düşeni yapacaklardır, yapmaya başladılar bile. Biz kararlıyız, yani işçiler, emekçiler tüm ezilen ve sömürülenler olarak artık bu gidişe dur demek istiyoruz.