Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul, Sendikal Güç Birliği Platformu'nun faaliyetleri ile ilgili değerlendirmelerini bizimle paylaştı.
Temmuz ayı sonlarında bir ortak deklarasyonla çıkış yapan Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) İstanbul, Lüleburgaz, İzmir, Bursa, Adana ve son olarak Diyarbakır'da toplantılarını gerçekleştirdi. Ordu, Ankara ve tekrar İstanbul toplantıları için hazırlıklar sürüyor. Bir dizi eylemde ortak hareket ediliyor. Bir broşür basıldı. Tüm bu faaliyetleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye sendikal hareketinin ciddi bir tıkanıklık yaşadığı, emekçilerin karşı karşıya olduğu sorunlara çözüm üretemediği, Türkiye’nin en büyük emek örgütü olan Türk-İş yönetiminin, bu sorunların çözümünde rol üstlenebilecek anlayıştan, enerjiden ve inançtan yoksun olduğu bir dönemde Sendikal Güç Birliği Platformu'nun (SGBP) sürecini olumlu değerlendiriyor ve ülkemiz sendikal hareketi için önemli bir inisiyatif olduğuna inanıyorum.
Sizin sendikanız ve çevresinde Platform nasıl tepkiler alıyor, olumlu ya da olumsuz? Bu tepkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sendikal Güç Birliği Platformu bileşenlerinin gerçekleştirdiği bölgesel toplantılarda platformun amacı, yayınladığı deklarasyonda ilan ettiği görüş ve iddiaları tabanla buluşturmak, tabanın görüş, eleştiri ve önerilerini almak. Eğer bir toplantıya hafta sonu olmasına rağmen, büyük bir coşkuyla ve umutla sendikalı sendikasız 800–1000 emekçi katılıyorsa, bu Sendikal Güç Birliği Platformu’nun taban tarafından istenen, benimsenen bir girişim olduğunun da göstergesidir.
Toplantı boyunca gelen eleştiri ve öneriler her toplantıda dikkatlice not alınıyor. Ancak şu kadarını söyleyeyim tabandan gelen olumlu tepkileri gördükçe, platform üyesi sendikalar olarak kararlılığımız bir kat daha artıyor.
Belediye-İş'in kendi mücadele alanı için SGBP'nin nasıl bir katkısı olabilir? Belediye-İş bu Platform'a nasıl katkıda bulunabilir? Bu yönde üyelerinizin değerlendirmeleri nasıl? Eylem dayanışmaları ve ortak toplantılardan nasıl geri dönüşler aldınız?
Belediye-İş, son 8 yıldır bir yandan siyasal iktidarlarca yürütülen bağımlı ve güdümlü sendikal yapı oluşturma baskılarına karşı neredeyse tek başına mücadele veriyor.
Üyelerimiz Anayasa’ya ve yasalara aykırı bir şekilde; işiyle, aşıyla, ekmeğiyle tehdit edilerek, Hak-İş/Hizmet-İş’e üye olmaya zorlanıyor. İnatla, bilinçle ve kararlılıkla, güdümlü sendikacılığa karşı ilkeli sendikacılığı savunuyoruz bunun mücadelesini veriyoruz.
Diğer yandan, sendikal örgütlenmenin önündeki en önemli engellerden birinin de ülkemizde gerçek anlamda iş güvencesinin olmamasıdır. Belediye-İş, işte bu nedenle yıllardır işten çıkartmalara karşı ILO standartlarında “iş güvencesi hakkı”nın, yasalaştırılmasını talep ediyor, bunun mücadelesini veriyor. Ancak ne kadar haklı olursanız olun, örgütlü ve güçlü olmadığınız zaman haklı olmanız tek başına işe yaramıyor. İşte Sendikal Güç Birliği Platformu’nun varlığı, SGBP'nin bu noktada devreye girmesi, emekçiler arasında kaybolmaya yüz tutan dayanışma, yardımlaşma ruhunun tekrar canlandırılmasını sağlıyor, emekçilerin birleşerek güçleneceğini ortaya koyuyor.
Hak arayan, sendikalaşma mücadelesi veren işçi için Sendikal Güç Birliği Platformu birlikte hareket etme pratiklerini yaratması açısından oldukça önemli olduğuna inanıyoruz. Klasik bir kamu işyeri olmayan belediye işyerlerinde çalışan Belediye-İş üyeleri, dün olduğu gibi yarın da bu mücadelenin içinde olmakta kararlı. Bugün küçük adımlarla başlayan bu süreç, yarın çığ gibi büyüyen bir sürecin başlangıcı olacaktır.
Belediye-İş’in Sendikal Güç Birliği Platformu’na katkısının boyutlarını Belediye-İş Başkanlar Kurulu son toplantısında net olarak ortaya koymuştur. Belediye-İş Başkanlar Kurulu toplantı sonunda yaptığı açıklamada; yüzü emeğe dönük, güçlü, mücadeleci, demokratik bir Türk-İş yaratmak için, oluşturulan “Sendikal Güçbirliği Platformu”'nun, emek hareketinin değişim, demokrasi ve dayanışma temelinde yeniden yapılanması için önemli bir fırsat olduğuna inandığını, Sendikal Güçbirliği Platformu’nun tabana yayılması, dayanışma fikri ve duygusunun genişletilmesi ve etkili hale gelmesi için tüm olanaklarını seferber etmekte kararlı olduğunu vurgulayarak, tüm emekçileri ve emek dostlarını “Sendikal Güçbirliği Platformu”nda yer almaya ve destek vermeye davet etmiştir.
Türk-İş içinde daha önce de "muhalif' oluşumlar farklı birliktelikleri, alternatif yönetim listelerini ortaya çıkarttı. Bu deneyimlere ilişkin söyleyecekleriniz neler olabilir? SGBP'yi bunlardan ayıran nedir?
Sendikal Güç Birliği Platformu’nu diğer “muhalif” birlikteliklerden ayıran en temel nokta, Sendikal Güç Birliği Platformu'nun kendisini sadece Türk-İş Genel Kurulu'na endekslemiş seçimlik bir liste birlikteliği olmamasıdır.
Sendikal Güç Birliği Platformu; ilkeleri ve programı olan, Türk-İş Genel Kurulu sonrasında da ilkelerini hayata geçirmek için mücadelesine devam edecek olan bir birlikteliktir.
Sendikal Güç Birliği Platformu, yayınladığı deklarasyonla dünyada ve ülkemizde emeğe yönelik saldırıları ve bu saldırılar karşısında ne yapmak istediğini açık ve net olarak ortaya koymuştur.
Sendikal Güç Birliği Platformu’nun Türk-İş yönetimine bakışı da nettir.
Sendikal Güç Birliği Platformu, Türk-İş yönetiminin, çalışma hayatındaki sorunlar karşısında; İş Yasası’nda yapılan değişikliklerde, taşeronlaştırmanın yaygınlaştırılması için yapılan yasal değişikliklerde, sosyal güvenlik ve sağlık sisteminin dönüştürülmesi sürecinde; suya sabuna dokunmayan açıklamalarla, baştan savma eylemlerle, ikircikli tavırlarla ve suskunlukla, iktidarın bu süreçteki sorumluluğuna ortak olduğuna inanmaktadır.
Sendikal Güç Birliği Platformu, Türk-İş yönetiminin işçi sınıfından yükselen dayanışma ve mücadele çağrılarına arkasını dönerek, temsil ettiği kesimlerden giderek uzaklaştığına inanmaktadır.
SGBP, "Perspektifimiz Türk-İş Genel Kurulu ile sınırlı değil" diyor, peki yine de Türk-İş Genel Kurulu nereye oturuyor?
Sendikal Güç Birliği Platformu bileşenlerin hayalleri, umutları var ama ayakları da yere basıyor. Biz biliyoruz ki, Türk-İş, Türkiye’nin en büyük sendikal örgütüdür.
Türk-İş, asgari ücretli, güvencesiz, 4-C’li, taşeron, sendikalı, sendikasız, milyonlarca emekçiyi ve emekçi halkımızı kucaklaması gereken bir kurumdur.
Türk-İş, siyasi iktidarların; emekçilere ve emekçi halkımıza karşı uygulamak istediği, ekonomik ve siyasi politikalar karşısında iktidarları denetleyen, onları sınırlandıran, hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesinde emeğin örgütlü gücü olması gereken bir kurumdur.
Türk-İş, sendikal ilkelere bağlı, yüzü sınıfa ve emekçi halkımıza dönük, ondan güç alan bir anlayışla yönetilmesi gereken bir örgüttür.
Bu çerçevede baktığımızda Sendikal Güç Birliği Platformu için Türk-İş Genel Kurulu; Türk-İş’in güçlü mücadeleci demokratik bir yapıya kavuşmasını sağlamanın ilk adımıdır.
Sendikal Güç Birliği Platformu için Türk-İş Genel Kurulu; yüzü sınıfa dönük, mücadeleci, birleşik bir sendikal hareketi yaratmak yolunda atacağımız önemli adımlardan biridir.
Sendikal Güç Birliği Platformu için Türk-İş Genel Kurulu, Türk-İş’in politikalarına yön veren ve işçi sınıfı mücadelesine vurulan bir pranga olan, siyasetten uzak “partiler üstü” anlayışının sona erdiği dönüm noktası olmasıdır.
Türk-İş’i yeniden büyüteceğiz. Hiçbir çıkar ve mevki peşinde değiliz. Hep birlikte 8-11 Aralık’ta Ankara’ya yürüyeceğiz. Türk-İş’i yeniden var edeceğiz.
Genel Kurul öncesinde hükümetin Türk-İş'in mevcut yönetimini zora sokmamak için gündeme getirmeyi planladığı uygulamaları beklettiği söyleniyor, ne diyorsunuz?
Türk-İş’in yönetiminin, bu sorunların çözümünde rol üstlenebilecek anlayıştan, enerjiden ve inançtan yoksun olduğu ortada. Böyle düşünler bu düşünceler üzerine plan program yapanlar olabilir. Ancak, Sendikal Güç Birliği Platformu için önemli olan kendi ilkeleri ve programıdır.
“Biz emeğin değerini ucuzlatarak, emekçileri refahta değil, yoksullukta eşitlemeye yönelik özel İstihdam Büroları, güvenceli esneklik ve bölgesel asgari ücret gibi girişimlere izin vermeyeceğiz” diyorsak
Biz, “Taşeron, müteahhit, 4/C, 4/B, geçici, yarı zamanlı, esnek ve benzeri isimler altında işçilerin sosyal haklarını tırpanlayan, işsizlik korkusuyla özgüvenlerini yok eden, geleceğe kaygıyla bakmalarına yol açan tüm istihdam biçimlerinin ortadan kaldırılması için mücadele edeceğiz” diyorsak,
Biz “kıdem tazminatımızı gasp ettirmeyeceğiz” diyorsak.
Kim ne düşünürse düşünsün, dediklerimizi hayata geçirmek için Sendikal Güç Birliği bileşenleri olarak kararlılığımızı, birlikteliğimiz örgütlenmemizi ortaya koyarsak, hükümet veya bir başkası bizim gücümüzü dikkate almadan bir tasarrufta bulunmuşsa, programlarını gözden geçirmek, değiştirmek zorunda kalırlar.
Sizce bugün Türkiye'de sendikal hareketin kritik sorunları nelerdir, kısa, orta ve uzun vadede nasıl bir mücadele programı hedeflenmeli?
Sendikal hareketin, ülkemizin en temel sorunu demokrasi sorunudur.
Çünkü demokrasi, işçinin, emekçinin ekmeğidir. Demokrasi; işçinin, emekçinin, ekmeğinin, haklarının, onurunun teminatıdır. Demokrasi yoksa ekmek küçülür, haklar tırpanlanır, onur zedelenir.
Bugün ülkemizde temel insan hak ve özgürlüklerine saygılı, hukukun üstünlüğüne dayalı, şeffaf, hesap verebilir, hesap sorulabilir; katılımcı, çoğunlukçu değil çoğulcu, her türlü inanç ve düşüncenin özgürce ifade edilebildiği bir demokratik yapıdan bahsedilemez.
Demokrasinin omurgasını oluşturan sendikalar yıllardır iktidarların uyguladığı emek karşıtı; taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma ve yandaşlaştırma politikaları ile örgütsüzleştirilmiş etki güçlerini azaltmışlardır.
1980’de ülkemizin nüfusu 44 milyon civarında iken, sigortalı işçi sayısı 5,7 milyon, sendikalı işçi sayısı 3,5 milyondu. 2011 yılına geldiğimizde, nüfusumuz 75 milyona dayandı, sigortalı işçi sayı 10 milyon ulaşmasına rağmen, sendikalı işçi sayısı sadece 600 bindir. Yani aradan geçen 31 yılda sendikalı işçi sayısı yüzde 61’den, iyimser bir değerlendirmeyle sadece yüzde 5’lere düştü.
Bugün örgütsüzleştirme ve sendikasızlaştırma politikaları hız kesmeden devam ediyor. İnsanca çalışma ve yaşama koşullarının olmadığı, emekçilerin “Sendikaya üye olmayı isteme, ücretinden, çalışma koşullarından şikâyet etme. Sen şikâyetçi olursan, sokakta bunlardan şikâyetçi olmadan çalışmak isteyen binlerce işsiz var” diye tehdit edildiği ülkemizde, demokrasinin omurgasını oluşturan örgütlü toplumu yaratan sendikaların siyasi iktidarı denetleme görevini yerine getirmesinden söz edilemez.
Gerçek anlamda bir iş güvencesinin olmadığı, örgütlenmenin önündeki engeller nedeniyle emeğin örgütlü olmadığı, yoksulluğun, işsizliğin azalmadığı, sosyal devletin olmadığı bir ülkede, evrensel anlamda bir demokrasiden bahsedemeyiz.
Bu çerçevede ülkemizin demokratikleşmesi yönünde atılacak adımlar sendikal yaşamı canlandıracağı gibi, sendikaların bu uğurda giriştiği mücadeleler de demokrasinin gelişimine hizmet edecektir.