Yaklaşık iki yıl önce Ankara'da soğuk kış koşullarına rağmen Türkiye gündemini haftalarca belirleyen bir direniş yaşanmıştı. Binlerce Tekel işçisi başkentin göbeğinde naylon çadırlardan bir direniş kenti kurmuştu.
Türkiye'de hemen hemen her kesim kendi kabuğuna kıvrılıp sinmeyi çıkar yol olarak görmeye başlamışken Tekel işçileri Ankara direnişleriyle bu algı ve ruh haline çok sert bir müdahale yapmıştı.
Bu eylemin en kritik günlerine elimde kameramla yakından tanıklık ettim.
Eylemci işçilerle soğuğa fayda etmeyen ancak geceyi aydınlatan ateşlerinin başında saatlerce konuştum. Anlattıklarını hem kamerama hem de aklıma kaydetttim. Bunların bir kısmını da o günlerde sizlerle paylaştım.
İşçilerin sürekli üstünde durdukları iki temel konu vardı.
Biri başta Ankara halkı olmak üzere Türkiye'nin dört bir yanından kendilerine verilen halk desteğiydi. Diğeri de bağlı oldukları konfederasyonun yani Türk-İş'in halkın verdiği desteğin tam tersi bir ilgisizlikle kendilerine yaklaştığı şikayetiydi.
Bu şikayetin ciddi bir öfkeye dönüştüğüne de tanık oldum.
Tekel işçileri bir gün diğer sendikalarla birlikte gerçekleştirdikleri büyük mitingin ardından günlerdir kapısı önünde çadır kurdukları Türk-İş binasını bastılar.
Artık bunun bir kırılma anı olduğu açıktı. Türk-İş ile tabanı arasında ruh ve beklentilerin çoktan ayrıştığının resmiydi bu...
'Türk-İş Genel Kurulu 8 Aralık'ta, seçimlerde iki aday yarışacak' haberini okuduğumda hemen bu kırılma anı geldi aklıma...
Türk-İş içinde Sendikal Güç Birliği Platformu adı altında bir birliktelik şimdiki Türk-İş yönetiminin karşısına kendi ortak adaylarını çıkarıyorlarmış. Genel Başkan adayı olarak da Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ı belirlemişler.
Petrol-İş'i Tüpraş ve Petkim özelleştirmeleri sürecinde gösterdikleri o muazzam çabadan ötürü bugün hatırlamayan yoktur zaten. Irak'ın işgali süreciyle de çakışan o dönemde gayet başarılı bir slogan üretmişlerdi; 'Bir Özelleştirme Harekatı: Irak'.
Haklı çıktıklarını şimdi daha iyi görüyoruz. Hatta bugün o sloganı 'Bir Özelleştirme Harekatı: Libya, Suriye...' diye devam ettirmek de mümkün.
İşte o Petrol-İş Sendikası, Tekel direnişini gerçekleştiren Tek-Gıda İş Sendikası ve daha birçok sendikanın içinde yer aldığı Sendikal Güç Birliği adlı bu oluşum şimdiki Türk-İş yönetimini işçiden değil iktidardan yana olmakla eleştirerek kendi adaylarını belirlemişler.
Türkiye'de iki yıl önce olduğu gibi bugün de hemen hemen her kesim kendi kabuğuna kıvrılıp sinmeyi çıkar yol olarak görmeyi sürdürüyor.
Dün Tekel direnişinin Türk-İş için bir kırılma noktası olduğu açıkça görülüyordu.
Şimdi de mücadele etme geleneği olan bu sendikaların oluşturduğu güçbirliği Türkiye için bir başka kırılma noktası olur mu dersiniz?
Şu sebeple sordum; kendilerine seçtikleri slogan 'Türk-İş Değişecek Türkiye Değişecek'
İki yıl önce Tekel işçileriyle yaptığım röportajlardan birinde içlerinden biri aynen şunları söylemişti:
'Bu küçümsediğiniz ve dalga geçmeye çalıştığınız işçi sınıfının inanıyorum size öğreteceği çok şeyler olacaktır.'
Türkiye öğrenmeye hazır mı bunu da zaman gösterecek...