Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı TBMM Sağlık Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nca son hali verilerek Genel Kurula sevk edildi. Tasarının Genel Kurul’daki yasalaşma sürecinde de değişikliğe uğraması muhtemel.İşçi, işveren ve Bakanlık yetkililerinin katıldığı Üçlü Danışma Kurulu, teknik komite toplantıları ile sürdürülen çalışmaların ardından bir mutabakat sağlandığı ifade edilmişti. Ancak Meclis’e sevk edilen tasarı bu mutabakatın bile çok gerisinde.
ÇERÇEVE GİRİŞ
Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı TBMM Sağlık Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’nca son hali verilerek Genel Kurula sevk edildi. Tasarının Genel Kurul’daki yasalaşma sürecinde de değişikliğe uğraması muhtemel.
Hatırlanacağı üzere bu tasarıdan önce de tarafların mutabık kaldığı bir tasarı varken Bakanlar Kurulu bunu dikkate almayarak farklı bir tasarıyı Meclis’e sevk etmişti. Bakanlar Kurulu’nun Meclis’e sevk ettiği tasarı da komisyon toplantılarında çeşitli değişikliklere uğramıştı. Tasarının ne yöne evrileceğini ve ne gibi değişikliklere uğrayacağını tarafların tutumları belirleyecek ve elbette işçilerden yana müdahalelerin yapılması konusunda birinci dereceden sorumluluk sendikaların omuzlarında. Dosyamızda tasarı maddelerinin değerlendirilmesinin bu konuda da görüşler de yer alacak.
Toplu İş İlişkileri Kanunu Tasarısı TBMM’ye sevk edildi. 12 Eylül ürünü olan 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu ile ve 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu tek bir metin haline getirilerek düzenlenmiş durumda. 1983 yılından beri yürürlükte olan bu kanunlar, işçi ve sendikal hareketin önündeki en önemli engellerden birisi oldu.
Bir yandan işçilerin sendikalaşmasının önüne çeşitli engeller koyarken diğer yandan sendikaların faaliyetlerini (yetki, grev ve toplusözleşme süreçleri vb.) sınırlandıran, etkisizleştiren ve yasaklayan bir dizi düzenleme içeriyorlardı. Anti demokratik bu yasaların yanı sıra yeni liberal politikaların uygulamaları olan özelleştirme ve esnek çalışma süreçleri ile bürokratik sendikal anlayışın etkisi sendikal hareketin ciddi oranda güç kaybetmesiyle sonuçlandı. Geldiğimiz noktada toplusözleşme kapsamındaki sendikalı işçi oranının yüzde 6’lar civarında olması bu gerçekliğin en sade fotoğrafı olarak karşımızda.
Sendikalar ve toplusözleşme mevzuatının değiştirilmesi, sendikal hareketin özellikle son 20 yılının en önemli gündem ve talebi. Sayısız hükümetlerin gelip geçtiği bu süreçte hemen bütün partilerin seçim bildirgelerine konu oldu, seçim meydanlarında sözler verildi; partilerin iktidara gelmesinin ardından ise unutuldu, görmezden gelindi hatta değiştirilmemesi yönünde açıktan tutum alındı. AKP hükümetinin 10 yıllık iktidarına baktığımızda yine benzer bir sürecin işlediğini görürüz. Daha kuruluş sürecinden başlayarak “demokratikleşme” söylemini dilinden düşürmeyen AKP, sendikal yasaların demokratikleştirilmesini ilk yıllarda hiç gündemine almadı, son dört yıllık dönem içerisinde ise taslaklar hazırlama ve sonuçsuz tartışmalarla uykuya yatırdı.
Özellikle ILO konferanslarında sendikal haklar yönünden uluslararası sözleşmelere uymadığı için Türkiye’nin Aplikasyon Komitesi listesine (kara liste) alınması, AKP açısından bir imaj düzeltmeyi gerekli kıldı. Hükümetin sendika yasalarını daha fazla gündeme getirmeye başladığı sonraki süreç ise deyim yerindeyse dağın fare doğurmasıyla sonuçlandı!
MUTABAKAT YOK İTTİFAK VAR
İşçi, işveren ve Bakanlık yetkililerinin katıldığı Üçlü Danışma Kurulu, teknik komite toplantıları ile sürdürülen çalışmaların ardından bir mutabakat sağlandığı ifade edilmişti. Ancak Meclis’e sevk edilen tasarı bu mutabakatın bile çok gerisinde.
TBMM’ye sevk edilmeden önce AKP’nin sanayici ve iş adamı kökenli bakan ve milletvekillerinin açıklamaları, ardından TOBB’un “Türkiye’deki işverenleri biz temsil ediyoruz” diyerek hükümet yetkilileri ile yaptığı görüşmeler, Türk-İş yönetiminin bu görüşmelere dâhil olup “güçlü sendikacılığı korumak” adına işkolu barajına sahip çıkması, işçi ve sendikal hareketin karşısındaki gerici ittifakı gözler önüne serdi.
Tasarı ile eş zamanlı olarak Ulusal İstihdam Stratejisi belgesinin Ekonomik Sosyal Konsey toplantısında tartışmaya açılmış olması da yine manidar bir durum.
Tasarının TBMM’ye sevkinin ardından kamuoyunun dikkati işkolu barajı nedeniyle birçok sendikanın toplusözleşme yapma yetkisini kaybetme ihtimaline yöneldi.
Gerçekten de tasarı bu haliyle yasalaştığı durumda Ekonomik Sosyal Konsey’e üye konfederasyonlara bağlı 7-8 yetkili sendika, toplusözleşme yapma yetkisini kaybedecek. Tasarı, işçilerin sendikalarda örgütlenme, toplusözleşme ve grev hakları, barajlar ve daha birçok konuda 12 Eylül’ü aratacak düzenlemeler içeriyor.
ÖRGÜTLENME, TİS VE GREV HAKKI BÜTÜNDÜR
Bugüne kadar iki ayrı kanunla düzenlenen mevzuatın bugün tek bir kanunla düzenlenmesi, aslında Sendikalar ile Toplu Sözleşme ve Grev mevzuatının birbirleriyle ne kadar bağlantılı olduğunun göstergesi. Bu yönüyle tasarının değerlendirilmesinde gözden kaçırılmaması gereken birinci husus, sendikaların kuruluşu, işleyişi, çalışmaları ile toplusözleşme ve grev haklarının birbirlerinden koparılamayacağı gerçeği.
Tasarıda Sendikalar Kanunu’nun düzenlediği hükümlerin değiştirilmesinde ortaya konan göstermelik olumlu yaklaşımlar, toplusözleşme ve grev hükümlerine geldiğinde ortadan kalkıyor. Bu hükümlerde ileriye dönük tek bir yenilik getirilmiyor.
Sadece bu durum bile düzenlemenin sendikal hak ve özgürlüklerin sağlanmasına yönelik bir amaç taşımadığını gösteriyor.
SENDİKALARIN YAPILARI VE İŞLEYİŞLERİ
Sendikaların kuruluşu, yapısı ve faaliyetlerine ilişkin olarak uluslararası sözleşmelerce de benimsenen temel ölçüt, örgütlenme ve faaliyet serbestliği ile bağımsızlık ilkesidir. Bunun anlamı, herkesin özgürce sendika kurabilmesi ve üye olabilmesi, farklı biçimlerde sendikal yapıların kurulabilmesi (birlik, platform, federasyon gibi), faaliyetlerini yasak ya da engeller konulmadan serbestçe sürdürebilmesi ve herhangi bir kamu otoritesinin müdahalesi olmadan kendi iç işleyişi ve faaliyetlerini özgürce belirleyebilmesidir. Bu yönüyle halen 2821 sayılı Sendikalar Kanunu’ndaki düzenlemeleri koruyan tasarıda yine, sendikaların yapısı ve faaliyetlerine yönelik kısıtlayıcı ve müdahaleci yaklaşım hâkim.
*Tasarının “Amaç ve Tanımlar” başlığını taşıyan maddelerde (Madde 1-2) sendika kurma hakkı yalnızca işçi ve işverenlere tanınırken, işkolu sendikaları ile bunların oluşturdukları konfederasyonlar “sendikal yapılar” olarak belirleniyor. 12 Eylül öncesi var olan “federasyon” tipi örgütlenmeler bu tasarıda da yer bulmuyor.
* 9. maddede sendika organlarının sayısına alt ve üst sınır getirilmekte. Genel merkez organları için “3 kişiden az 9 kişiden çok olamaz” denilirken şube organları için üst sınır 5 olarak belirlenmiş.
* Sendika yönetimlerinde bulunan kişilere yönelik siyaset yapma yasağı da devam ediyor. Milletvekili olan sendikacının görevinin sona ereceği belirtiliyor.
* Sendikaların mali denetimi konusunda da yeni bir düzenleme getirilerek “yeminli mali müşavir” denetimi zorunlu tutuluyor. (Madde 29)
ÜYELİKTE VE İSTİFADA NOTER ŞARTI KALKIYOR
Tasarının en önemli düzenlemelerinden birisi sendika üyeliği ve istifa işlemlerinin, noter şartı kaldırılarak e-devlet kapısı üzerinden yapılmasıdır. 12 Eylül’le gelen noter şartının kaldırılmış olması olumlu, ancak yeni sistem beraberinde başkaca sorunlar getiriyor.
Bu düzenleme, “gerek işkolu düzeyinde gerekse işyeri-işletme düzeyinde yetki barajları ile ilgili ortaya çıkacak problemleri gidermek adına bir tedbir” olarak gerekçelendiriliyor.
Üyelik işlemleriyle ilgili sorun da esas olarak yetki konusundan kaynaklanıyor zaten.
Oysa işkolu barajı olmadığında ve yetki ihtilafları işçilerin iradesinin yansıyacağı bir “referandum” ile çözümlendiğinde üyelik işlemlerinin tescil edilmesi için herhangi bir düzenlemeye gerek olmayacak.
Bu noktada sendikalar, kendi üyelik bildirimlerinin esas alınmasında ısrar etmeli. Kaldı ki bu yeni sistem bir dizi soruya yol açıyor:
Sanal ortamdaki verilerin güvenilirliği nasıl sağlanacak? İlk örgütlenmelerde işverenlerin işçilere yönelik baskı ve denetimi daha da kolaylaşmayacak mı? e-devlet şifrelerini temin eden işverenler çıkmayacak mı?
Ayrıca yeni sisteme göre esas alınacak kayıtlar SGK verileri üzerinden sağlanacak. Ancak SGK bildirimlerini işverenler yapıyor.
Buna bağlı olarak verilen iş kolu numaralarındaki farklılıklar üyelik işlemlerini olanaksızlaştıracak. Benzer bir şekilde işverenlerin farklı bildirimleri sonucu mevcut sendika üyelikleri de iş kolu değişikliği nedeniyle düşme tehlikesi ile karşı karşıya.
İŞKOLU SAYISI 21’E DÜŞÜRÜLÜYOR (Madde 4)
2821 sayılı Kanunda halen 28 olan işkolu sayısı tasarıda 21’e düşürülüyor. İşkolu sayılarının düşürülmesi konusunda sendikal hareketin de yaklaşımı, olumlu olacağı yönünde.
Bununla beraber toplusözleşme yetkisi için işkolu barajı şartı sürdüğünden, birleştirilen işkollarındaki sendikalar açısından sorun yaratıyor.
Ayrıca daha önce hazırlanan tasarı ve mutabakat metinlerinde işkolu sayısı 18 olarak belirlenmişti. Meclis alt komisyonlarında AKP milletvekillerinin önergeleriyle 21’e çekildi.
Bu durum, “iş kollarının belirlenmesinde evrensel norm ve ölçütler yerine siyasi tercihlerin etkili olduğu” şeklinde değerlendiriliyor.
Tasarıda birleştirilerek oluşturulan yeni işkolları şöyle: Gıda (daha önce gıda ve şeker işkolları ayrıydı); dokuma, hazır giyim ve deri (ayrıydı); ağaç ve kağıt (ayrıydı); basın-yayın ve gazetecilik (ayrıydı); ulaştırma (kara, hava ve demiryolları taşımacılığı olarak ayrı işkollarıydı); gemi yapımı ve deniz taşımacılığı (ayrıydı. Tasarının ilk halinde ise deniz taşımacılığı ulaştırma işkolunda, gemi yapımı metal işkolundaydı.)
DİĞER ÖNEMLİ DEĞİŞİKLİKLER
Temsilcinin güvencesi, işkolu itirazları, yöneticinin ücreti…
Madde 2: Ekonomik Sosyal Konseyde temsil edilen işçi ve işveren konfederasyonlarına üye işçi ve işveren sendikaları arasında işkolu düzeyinde yapılan sözleşmeye “çerçeve toplu iş sözleşmesi” tanımı getirildi. Yeni bir sözleşme türüdür. Ancak gerçek bir toplusözleşme ya da işkolu sözleşmesi düzenlemesi değildir.
Madde 5: “İşkolunun Tespiti” başlıklı maddeye göre yeni toplu iş sözleşmesi süreci başlamış ise işkolu değişikliği tespiti bir sonraki dönem için geçerli olacak. Yani bu talep nedeniyle yetki davaları bekletilmeyecek. Önemli ve olumlu bir düzenleme olmakla beraber, “yeni toplu sözleşme” ifadesinin ilk defa TİS yapılacak yerleri kapsayıp kapsamadığı muğlâk.
Madde 6: Sendika kurucularında aranan niteliklere ilişkin sınırlamalar kaldırıldı.
Madde 8: Sendikaların tüzüklerinde yer alması zorunlu hususlar yine yasayla düzenleniyor. İlave olarak sendika yöneticilerinin ücretlerinin tüzükte düzenlenmesi isteniyor.
Madde 12: Yeni bir düzenlemeyle “Olağan Genel Kurula 6 aydan daha az bir süre kalması durumunda Olağanüstü Genel Kurula gidilemeyeceği” belirtiliyor.
Madde 17: Sendika üyeliği için yaş sınırı 16’dan 15’e indiriliyor.
Madde 18: Üyelik aidatının belirlenmesi tüzüğe bırakılıyor. Üst sınır kaldırılıyor, check-off sistemi yani işverenlerin işçilerin ücretlerinden aidatları kesip sendikaya yatırma zorunluluğu korunuyor, ancak Bakanlığın bu sistemle ilgili yönetmelik çıkaracağı belirtiliyor.
Madde 24: İşyeri sendika temsilcilerinin iş güvencesi hükümleri genişletiliyor. Buna göre “Temsilcinin işe iadesine karar verilirse fesih geçersiz sayılarak temsilcilik süresini aşmamak kaydıyla fesih tarihi ile kararın kesinleşme tarihi arasındaki ücret ve diğer hakları ödenir. Kararın kesinleşmesinden itibaren altı işgünü içinde temsilcinin işe başvurması şartıyla, altı işgünü içinde işe başlatılmaması halinde, iş ilişkisinin devam ettiği kabul edilerek ücreti ve diğer hakları temsilcilik süresince ödenmeye devam edilir. Bu hüküm yeniden temsilciliğe atanma halinde de uygulanır.”
Madde 25: Sendikal faaliyetlerden dolayı iş akti fesh edilen işçiye, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesindeki şartlar aranmaksızın işe iade davası hakkı tanıyor. Hatırlanacağı üzere 4857 sayılı kanunda, iş sözleşmesi fesh edilen işçinin işe iade davası açabilmesi için, en az 6 aylık kıdeme sahip olması ve işyerinde en az 30 işçinin çalışması şartları aranıyordu.