Petrol-İş Sendikası Kadın Servisi'nin de içinde olduğu Sendikal Güç Birliği Platformu Kadın Koordinasyonu’nun 9 Mart 2013 tarihinde Belediye-İş’in Aksaray’daki İstanbul Şubeleri Binası toplantı salonunda gerçekleştirdikleri 1. Kadın Emeği Çalıştayı, sendikalardan, emek ve meslek örgütlerinden, kadın hareketinden ve akademi dünyasından kadınları bir araya getirdi.
Toplam üç oturumdan oluşan çalıştayın açılış sunumunu “Sendikalarda Farklı Bir Kadın Örgütlenmesi Deneyimi: Sendikal Güç Birliği Platformu Kadın Koordinasyonu” başlığıyla Selgin Zırhlı Kaplan ve Tülin Çelik yaptı. Selgin Zırhlı Kaplan, 25 Kasım 2011 tarihinde kadına yönelik şiddetle mücadele günü için “Eşit, adil, özgür bir yaşam için kadına yönelik şiddete son” sloganı etrafında, farklı sendikalardan kadınların, kadın hareketinin eylem biçimlerini çağrıştıran şekilde bir kampanyayla bir araya geldiklerini belirtti. Bir haftalık kampanyadan sonra birlikteliğin sürdürülmesine karar verdiklerini, o tarihten beri birlikte çalıştıklarını söyledi.
Kadın Koordinasyonu’nun benzer örgütlenmelerden farklı olarak Sendikal Güç Birliği Platformu’na lojistik destek amacıyla kurulmadığını; gündemini kendisinin belirlediğini; cinsiyet ezilmesi temelli politika yaptığını ve birliğin kadın politikasını oluşturmaya çalıştığın belirtti. Sunumun ikinci bölümünde Tülin Çelik, kadın koordinasyonunun bugüne dek yürüttüğü kampanyalar, etkinlikler ve çalışmalar hakkında bilgi verdi.
Erkekler daha hızlı işe dönüyor
Çalıştay’ın “Emek Piyasalarında Neoliberal Dönüşüm ve Kadınlar” adlı birinci oturumunda üç konuşmacı vardı. Birinci oturumun ilk konuşmasını, “Krizde Farklı Refah Devletlerinde Emek Piyasası Dönüşümü ve Toplumsal Cinsiyet” başlığıyla Bilgi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Yelda Yücel yaptı. Yücel, sunumuna “Açılış sunumunu izledikten sonra, böyle heyecan verici bir oluşumun içinde sizlerle birlikte olduğum için gerçekten çok sevinçliyim.” sözleriyle başladı. Krizin belli başlı ülkelerde emek piyasası üzerindeki etkilerine ve bunun kadınlar üzerindeki yansımalarına değinen Yücel, 2008’deki krizin devam ettiğini de sözlerine ekledi. İstihdam piyasalarında büyük bir dönüşüm olduğunu, ancak kamunun, istihdam yaratma anlamında herhangi bir sorumluluk almadığını ifade eden Yücel, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “İstihdam kayıpları ve işsizlik artışı bu krizde erkekler için daha yüksek gerçekleşiyor. Ama krizin kadınlar için olumsuz etkisi gecikmeyle toparlanma evresinde geliyor, yani 2009-2011 döneminde. Kadınların işsizliği, sosyal demokratik Danimarka’da da, liberal İngiltere’de de, Akdeniz tipi İspanya’da da artıyor, erkeklerden daha hızlı artıyor. Kadın istihdamının görece daha iyi olduğu Almanya ve Türkiye’de ise erkekler daha hızlı işe dönüyor. ... Yarı zamanlı işler kapitalist modelin türünden bağımsız olarak beş ülkede de zaten kadın işi... Yeterli iş imkanlarının olmadığı dönemlerde daha önce erkeklerin tercih etmediği bu alanlar erkekler tarafından giderek işgal edilmeye başlıyor.”
Farklı kadın örgütlenmesi deneyimleri
Oturumun ikinci konuşmasını Arel Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden Yard. Doç. Dr. Feryal Saygılıgil yaptı. Saygılıgil’in başlığı “Kadınların Kamusal Alanı ve Mücadele Pratikleri” idi. “Ben de sizlerle birlikte olmaktan mutluyum...” diyerek sözlerine başlayan Saygılıgil, Nikaragua’da serbest bölgelerde bir kadın örgütlenmesi deneyili olan MEC (Maria Elena Cuadra) deneyimini anlattı. Saygılıgil, “1994’te kurulan bir bağımsız bir kadın örgütlenmesi. Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi iktidarda. Oradaki cinsiyetçi politikalardan rahatsız olan kadınların bağımsız olarak kurdukları sendika dışı bir yapılanma. MEC hem Macia’larda (Meksika-Amerika sınırında kurulmuş olan fabrikalar) kadınlar açısından çalışma koşullarını düzeltmekle, hem de eviçi emekle uğraşıyor. Kadınlarda toplumsal cinsiyet farkındalığı yaratmak gibi bir dertleri var” diye MEC’i tanıttıktan sonra serbest bölgelerde kadınların çalışma şartlarının ne kadar ağır olduğuna vurgu yaptı.
Saygılıgil, konuşmasının devamında MEC kadınlarının faaliyetlerine ve kadınların koşullarını iyileştirebilmek için serbest bölge civarında oturan kadın işçilerin evlerine, mahallelerine giderek, oradaki sorunları da çözmeye çalıştıklarına vurgu yaptı. Bu örgütlenmenin Türkiye’deki serbest bölgelerde çalışan kadın işçilerin örgütlenmesi için de model olabileceğinin altını çizdi.
Nasıl bir istihdam modeli geliyor?
Son olarak söz alan Boğaziçi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Şemsa Özar, “Kadın İstihdamı Nasıl Artar?” başlıklı sunumuna, şu sözlerle başladı: “Türkiye’de kadın istihdamı hep düşük, çok konu edilen bir şey değildi. Ne sendikalarda, ne hükümet, ne işveren, hatta kadın hareketinin bile gündeminde değildi... Son yıllarda kadın emeği, kadın istihdamı konusu her kesimde bir mevzu haline geldi. Yaşamda neler oluyor, yukarıdaki söylemin arkasında neler oluyor diye baktığımız zaman farklı bir şey görüyoruz. ... Kadınlar eve tıkılmıyor, tam tersine kadın istihdamında artış var. ... Kadınların evine döndüğü yok, onları artık evlere çok kolay kapatamazlar, kayıtlı ve ücretli istihdam payı yüzde 55’ten 61’e çıkmış. ... “ Kadınların aslında çalışmak için çaba sarfettiklerini belirten Özar, hükümetin tüm sözlerine rağmen doğurganlıkta da bir artış olmadığını, kadınların çocuk sayısıyla ilgili sözleri ciddiye almadığını belirtti. Sözlerinin devamında, kadınlara nasıl bir istihdam modelinin dayatılmak istendiğinin iyi anlaşılması gerektiğini, asıl tehlikenin esnek çalışma değil, esnek çalışmayla dayatılan güvencesizlik olduğunu belirten Özar, buna uygun mücadele yolları geliştirmek gerektiğnin altını önemle çizdi...
Kendi rakamlarımızı oluşturalım
Soru cevap ve kısa bir aradan sonra çalıştayın ikinci oturumuna geçildi. “Sosyal Politikalarda ve Sendikalarda Kadın” başlığını taşıyan ikinci oturumun moderatörlüğünü Neslihan Taşoluk Nakaş yaptı. Oturumun ilk konuşmasında KADAV’dan Esen Özdemir “Sendikalarda Kadın Temsili Araştırması”nı sundu. Çalışmasının tarihçesinden sözederek başlayan Özdemir: “Kadınların temsil meselesi çok tartıştığımız bir şey; rakamların bize ne verdiği de çok tartışılan bir şey. Rakamları biliyor olmamız niye önemli; iktidar sürekli rakamlar açıklıyor; biz de rakamları kullanarak iktidara bir şeyler söyleyebiliriz. ...” Araştırma sırasında veri toplama konusundaki zorluklardan sözeden Özdemir, altı konfederasyona DİSK, KESK, Kamu-Sen, Hak-İş, Türk-İş ve Memur-Sen’e anket formunu mail olarak gönderdiklerini, anket formunun geri gönderilmesi için defalarca aradıklarını; cevaplarda düzeltmeler için defalarca görüşüldüğünü ifade etti. Kadın konusundaki sorulara da çoğu sendikada muhatap bulamadıklarını belirten Özdemir, bazı sendikalarda ise tam tersine çok ilgi gördüklerini, hızlı geri dönüşler olduğunu belirttikten sonra işçi sendikalarında ve kamu sendikalarında üye sayıları ve yönetici durumundaki kadınlara ilişkin rakamları paylaştı.
İşyerinde örgütlenmek gerekiyor
İkinci sözü, DİSK’e bağlı Sosyal-İş İstanbul Şube yöneticisi Bilge Çoban aldı. Bilge Çoban “Sendikalarda Kadın Örgütlenmesi: Sorunlar, Politikalar ve Araçlar” başlıklı sunumunda, kadınların sendikalaşması ve sendikaların kadınları örgütlemedeki engellere değindi. Son dönemlerde kadınların öne çıktığı direnişlerin, kadınların kolay kolay sendikalaşmadan vazgeçmediklerini ve çok cesur davrandıklarını göstermesi açısından önemli olduğunu belirten Bilge Çoban, “Sendikalar hala kadınları örgütlemek için bir çaba sarfetmiyorlar. ... Avrupa’da kadın örgütlemek için kadın istihdam ediliyor, bunun için komiteler oluşturuluyor, materyaller hazırlanıyor; bizim ülkede henüz bu noktada değiliz. Sendikaların örgütlenme açısından bir atılım içerisinde olmaları önemli... Her birimiz kendi sendikamızda ayrı ayrı çalışmalar yürütüyoruz. ... “ diye konuşan Çoban, konuşmasının devamında farklı sendikalardaki olumlu ve olumsuz kadın çalışmalarına değindi, hangi sendikaların tüzükle belirlenmiş kadın yapıları bulunduğunu anlattı.
Kadınlar her yerde direniyor
Üçüncü ve son oturum Emel Türker’in moderatörlüğünde gerçekleşen “Kadınlar Direniyor” adlı oturum oldu. Oturumda DHL, İsmaco, İTÜ Asistan ve İTO-Teknopark direnişinden kadınlar söz almadan önce, Güliz Sağlam ve Feryal Saygılıgil tarafından hazırlanan ve serbest bölgelerde çalışan kadınların konu edildiği “Bölge” filminden o dönem henüz İsmaco’dan atılmamış olan Fikriye Akgül’ün konuştuğu “Fikriye’nin Hikâyesi” adlı bölüm gösterildi.
Üçüncü oturumda ilk sözü, Tuzla Serbet Bölge’de devam eden İsmaco direnişinden Fikriye Akgül aldı... Akgül, serbest bölgede çalışırken yaşadıkları zorluklardan sözederek başladı konuşmasına. Giriş çıkış saatlerinin işçilerin birbirlerini göremeyecekleri şekilde ayarlandığını belirten Akgül, yemeğe ve çay molasına koşarak gidip geldiklerini, yemekte iş arkadaşlarıyla görüşemediklerini, birinin işe gelip gelmediğini bile telefonla arayarak anlayabildiklerini sözlerine ekledi. İsmaco’da dünyanın ikinci büyük markası Ermenegildo-Zegna’ya gömlek diktiklerini, dünyanın her yerinde sendikalı olduklarını, sendikasız işçi çaıştırmayacağına dair sözleşmelere imza atan bir firma olduğunu hatırlattı. Sendikalı olduklarında sorgu odalarına alındıklarını, önce kadınları sorgulamaya başladıklarını, ve sendikalılardan kurtulmak için önce kadınları işten attıklarını belirtti.
Öznur Fazlıoğlu ise İsmaco’dan nasıl atıldığını anlatarak başladı. Aralık ayında öğle yemeklerini yemeden kadın şeflerinin yanlarına gelerek “toparlanın hemen yukarı çıkın” diyerek avukatlarıyla görüştürdüklerini, “yetersizlik” nedeniyle işten atıldıklarının bildirildiğini söyleyerek şöyle devam etti: “İki üç kişiyi işten attıktan sonra “Sendikalıyız, üye olduk” dediğimizde birdenbire atmaları durdurdular. Avukat “bunlar örgütlenmiş, diğerlerini de çıkartırsanız yapacakları belli” dedi. Hemen sendikamız Deri-İş’e gittik ve direnişimizi başlattık. Üç gün boyunca serbest bölgeye girdik. Sonra patronların talimatıyla bize yasak geldi, 2012’nin sonuna kadar olan giriş kartlarımız iptal ettirildi. Yılbaşından sonra çadırımızı kurduk, mücadeleye başladık.”
Üçüncü olarak DHL direnişinden Aysel Şimşek,söz aldı. İlk işinde, eşiyle birlikte çalıştığı halde, sanki birlikte eve dönmemiş gibi kendisinin mutfağa, eşinin de salona yöneldiğini söyleyen Aysel Şimşek, salonda gülüşmelere sebep oldu. Çoğumuza tanıdık gelen bu durumu Aysel Şimşek “sanki ahtapot gibiydim, bir yandan yemek, bir yandan çamaşır, bulaşık, bir yandan ev temizliği, vaktin nasıl geçtiğini anlayamazdım” sözleriyle dile getirdi. Şu anki işinden ise kovulduğunu, ama bundan pişman olmadığını, yine olsaydı yine direneceğini belirten Şimşek, “İşyerinde kilolarca ağırlıkta kutuları taşıyorduk, çoğumuz kadındık, işimiz dörtte bitse bile altıda paydos edinceye kadar, kalan sürede kadın olduğumuz için temizlik yaptırıyorlardı” diyerek işverenin cinsiyetçi tutumlarına değindi. Şimşek daha sonra “Durumumuzun daha iyiye gitmesi için sendikalı olmaya karar verdik. Üyeliklerimiz başladı, işverenin kulağına çabuk gidince, 2012’nin altıncı ayında haksız ve saçmasapan gerekçelerle işten çıkartılmaya başladık.” sözleriyle direniş sürecinin başlangıcını anlattı.
Bölümün son konuşmacısı İTÜ Asistan direnişinden Sema Alaçam idi. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde altı yıldır araştırma görevlisi olarak çalıştığını belirten Alaçam, “Geçtiğimiz Ağustos ayında birden artık çalışan olmadığımız söylendi, lisansüstü öğrenciliğimiz bittiği için istihdam edilmeyeceğimiz belirtildi. Doktora ve yüksek lisanslarını tamamlayanların herhangi bir hukuki dayanak olmadan atılmaları talimatı rektörlük tarafından gönderildi. Bölüm bölüm dolaşarak, sendikalı, sendikasız arkadaşlarla görüştük.” diyerek atılma sürecinde yaşadıklarını ve direnişe başlama sürecini anlattı.
Oturumda, son olarak İTO-Teknopark direnişinden çalıştaya katılamayan ancak bir mektup gönderen Burçin Kuz’un mektubunu TMMOB’den Selma Eroğlu Okudu. Burçin Kuz sunumunda Teknopark direnişinde tek kadın mimar olarak neler yaşadığını anlatıyordu.
Çalıştayın sonunda, MARE Kadın Sesleri Topluluğu’nun şarkıları eşliğinde yorgunluk atan kadınlar, başka çalışmalarda bir araya gelme dilekleriyle salondan ayrıldılar.