Türk-İş genel başkanlığında yaşanan değişim kamuoyunda farklı biçimlerde değerlendirildi ve birçok abartılı ya da dayanaksız yorum geliştirildi. Bu noktada emek hareketinin yeniden ayağa kaldırılması amacıyla ortaya çıkmış olan platformumuzun konuya ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaşması önem kazandı.
Türk-İş genel başkanlığında yaşanan değişim kamuoyunda farklı biçimlerde değerlendirildi ve birçok abartılı ya da dayanaksız yorum geliştirildi. Bu noktada emek hareketinin yeniden ayağa kaldırılması amacıyla ortaya çıkmış olan platformumuzun konuya ilişkin görüşlerini kamuoyuyla paylaşması önem kazandı.
Öteden beri çeşitli zaaflarını ve eksikliklerini eleştiri konusu yaptığımız Türk-İş'in son yıllarda geliştirdiği çizgi bunların çok ötesinde bir işçi sınıfına yabancılaşma ve sınıf örgütü kimliğini yitirme halini almıştı. Tekel Direnişinden, 6356 sayılı yasanın çıkarılma sürecine kadar pekçok olayda konfederasyon yönetiminin ortaya koyduğu yaklaşım ülkemiz emekçilerinin gözünde güven duyulmayan, emeğin hakları konusunda duyarsız ve ilgisiz bir işçi örgütü imajı oluşturmuştu.
Sermayenin ve giderek onun vurucu gücüne dönüşen siyasi iktidarın işçi sınıfının en temel haklarına ve kazanımlarına yönelik planlarının ve eylemlerinin arttığı, çalışma yaşamının neredeyse baştan aşağıya yeniden düzenlendiği bir evrede tarihin en suskun, en etkisiz ve en tavizkâr Türk-İş'inin yaratılmış olması bir tesadüf değildi. Ama aynı zamanda bu durum konfederasyon yönetimine bitmeyen bir krize de denk düşüyordu. Mustafa Kumlu'nun istifası tam da bu krizin bir sonucudur ama asla krizin çözümü olamayacaktır. Çünkü kriz platformumuzun yola çıkarken tespit ettiği gibi yapısal bir krizdir, kişilerle değil anlayışlarla politikalarla ilgilidir. Çözüm politikaların ve anlayışların topyekûn değiştirilmesiyle aşılabilir.
Kumlu'nun istifasının hemen ardından, başkanlar kurulu bile toplamaya gerek duymadan, istifanın nedenleri tartışılmadan yeni Türk-İş başkanının belirlenmiş olması, belki mevcut yasaya ve anatüzüğe uygun olabilir ama demokrasi kültürüyle uyumlu değildir. Sanki Türk-İş'te yaşanan sorunlar yokmuş gibi, konfederasyonun birliğinin sağlanması için uzlaşılar yaratılması gerekmiyormuş gibi yeni başkanın aceleyle belirlenivermesi, sorunun isimlerin değiştirilmesine indirgenmesi durumun ciddiyetinin anlaşılamadığını göstermektedir.
SGBP, yönetim krizinin başından beri sorunun istifayla çözülemeyeceğini belirtmiş ve olağanüstü genel kurulun toplanması gerekliliğine işaret etmiştir. Bu genel kurula gidilirken de gerekli uzlaşının sağlanmasının ve Türk-İş'in içinde bulunduğu durumun nedenlerinin; uyguladığı politika ve stratejilerin geçerliliğinin derinlemesine tartışılmasının gerektiğini ısrarla vurgulamıştır. Ayrıca her sendikanın gerçek üye sayıları üzerinden genel kurulda temsil edilmesinin önemine dikkat çekilmiştir.
“Nasıl bir Türk-İş?” sorusunun konfederasyonun tabanında ve kamuoyunda geniş bir zeminde tartışılması gerektiği belirtilmiştir. Bu tartışmanın ardından konfederasyon içindeki farklı sendikal anlayışları kapsayacak, çoğulculuk içinde bütün sendikaları kucaklayacak, güçlü bir temsil kapasitesine sahip yeni bir Türk-İş yönetiminin oluşması talep edilmiştir.
Sendikal Güçbirliği Platformu olarak bugün de aynı görüşlere sahibiz. Bize göre sendikalarda yaşanan sorunlar ancak örgüt içi demokrasiyle çözülebilir ve öyle de çözülmelidir. Konfederasyonun en üst karar organı olan, delegeler yoluyla tabanın iradesini en geniş biçimde yansıtan genel kurulun toplanması bir zorunluluktur. Türk-İş'in yeniden işçi sınıf örgütü kimliğine kavuşması, dönemin gerektirdiği mücadeleci anlayışı benimsemesi ve ihtiyaç duyduğu birlik ve beraberliğe kavuşması ancak bu biçimde gerçekleşebilecektir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur
Sendikal Güçbirliği Platformu adına
Mustafa Öztaşkın
Petrol-İş Genel Başkanı SGBP Dönem sözcüsü