TEKEL'in sıfırlanması sürecini, 70'li yılların sonunda Demirel başlattı.Bugünkü iktidar tarafından da sürdürülen tütünde piyasa odaklı dönüşüm, tütün kontrolü yerine tümüyle sektörün ihtiyaçlarına cevap verdi ve bu nedenle yıkıcı oldu.
Üretimin devlet tekelinde olduğu yıllarda, içici potansiyelinin yüksek olduğu Türkiye ve benzeri ülkelerde, çok uluslu tütün şirketlerinin piyasaya girebilmesi ancak "bir ikna sürecinin" sonunda gerçekleşebilmiştir.
Gelişmekte olan ülkelerdeki bu "ikna süreçleri" birbirlerine çok benzer aşamalardan oluşmuştur. Kaçakçılıkla başlayan süreç, ithal sigara yasağının kalkması ve TEKEL ile ortaklık aşamalarından geçip en sonunda TEKEL'in özelleştirilmesi ile sonuçlanmıştır.
Sigara şirketleri, pazarına girmeyi hedef aldıkları ülkeye önce kaçak sigaralarını pompalayıp, ülke tüketicisini kendi ürünlerinin damak tadına alıştırdıktan sonra gerek kendi hükümetleri, gerekse IMF, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü aracılığıyla hedef ülkeye yabancı sigara ithalatının serbest bırakılması için baskı oluştururlar.
DÜĞMEYE DEMİREL BASTI
1970'li yıllar, Türkiye'nin kaçak sigara istilasına uğradığı yıllardır. Sigara kaçakçılığını engellemek hükümetlerin görevi olması gerekirken yabancı sigaraların serbestleştirilmesi çözüm olarak görülmüş ve gösterilmiştir.
1979 yılında Süleyman Demirel'in hükümet programında yerli ve yabancı teşebbüse sigara üretimi ve dağıtımına imkân verilmesi yer alır. Gerekçesi ise sigara kaçakçılığı nedeniyle ortaya çıkan döviz kaybının önlenmesidir.
TEKEL'i yok edecek otuz yıllık süreç için Demirel düğmeye basmıştır. Ardından 24 Ocak 1980'de IMF'nin istikrar programı açıklanır. Bu noktadan sonra hükümetlerin aldığı her karar, çok uluslu tütün şirketlerinin önünü açarken, TEKEL'i adım adım yok etmiştir, ithalat yasaklarının kaldırılması ile başlayan sızma süreci, ulus ötesi tütün şirketlerinin doğrudan üretimlerine izin verilmesi ve TEKEL'in özelleştirilmesi ile tamamlanmıştır.
Türkiye'de piyasa yönelimli dönüşüm, sadece tütün sektörü ile sınırlı kalmamış, aynı süreç eğitim, sağlık, kent, enerji vb. birçok alanda "dönüşüm" adı altında yaşanmıştır. IMF ve Dünya Bankasının Türkiye tarımı için sunduğu reçete tarımsal yapının dağıtılması, çiftçilere verilen desteklerin kesilmesi ve ulus ötesi şirketlerin önünün açılmasıydı. Tütün ve tütüncülüğümüz için bunun anlamı ise TEKEL'in devre dışı bırakılarak özelleştirilmesi, destekleme alımlarından vazgeçilmesi ve tütün üretiminin tıpkı Reji döneminde olduğu gibi büyük şirketlerin denetimine bırakılmasıydı.
Uluslararası fınans kuruluşlarının dev sigara şirketleri lehine olan bu isteklerini hükümetler yerine getirmekten hiçbir zaman çekinmediler. Ülkemizde uygulandığı haliyle tütün piyasasında yaşanan dönüşüm, tütün kontrolü yerine tümüyle tütün endüstrisinin ihtiyaçlarına cevap verir nitelikte olmuştur.
TEKEL BİTTİ TÜKETİM ARTTI
Türkiye 27 milyon sigara tiryakisiyle (erişkin nüfusun yaklaşık yarısı) dünyanın onuncu büyük sigara tüketicisi ülkesidir. 1980-85 yılları arasındaki beş yılda sigara satışlarında anlamlı bir artış görülmezken, sigara ithalatının serbest bırakıldığı bir sonraki beş yılda artış yüzde 21 olmuş, 1999 yılına gelindiğinde artış düzeyi yüzde 81'lere ulaşmıştır. Sigara ithalatının serbest bırakıldığı 1984 yılından 2009 yılına kadarki sürede TEKEL'in Sarı, Türkiye'de tütün sek törünün durumu, sorunları ve çözüm önerileri, 2. Ulusal iktisat Kongresi/20-22 Şubat 2008 | Türkiye'de Tütün Kontrolü Politikaları, DSÖ Avrupa Bölge Yayınları
DÖNÜŞÜM EMEKÇİLERİ VURDU
Ulus ötesi sigara şirketlerin tek kazananı olduğu tütün sektöründeki dönüşümün getirdiği kayıplar, sadece tütün çiftçileri ve sigara tüketicileri ile sınırlı kalmamış, TEKEL işçilerini de vurmuştur. TEKEL'in özelleştirilmesi ile açıkta kalan ve 4-C statüsünde diğer kamu kuruluşlarında güvencesiz çalışmaya zorlanan TEKEL işçilerinin hak kayıpları, hafızalara kazınan bir mücadele ve direniş örneği sergilemelerine karşın önlenememiştir.