• industriAll global
  • industriAll europe
  • Retun See
  • Petrol-İş Kadın Dergisi
Belgesel: Petrol-İş Tarihi

'İşçiden, emekçiden yana bir yel estirelim'

Sendikamız Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın'ın Antalya-Kemer'de yaptığı 60. Kuruluş Yıldönümü ve  26. Dönem Genel Temsilciler Kurulu Açış Konuşması'nı yayımlıyoruz.

26.11.2010

Genel Temsilciler Kurulumuzun değerli üyeleri, değerli konuklar, değerli basın mensupları;

26. Dönem Genel Temsilciler Kurulumuzu sendikamızın 60. kuruluş yıldönümünde gerçekleştiriyoruz.

Değerli arkadaşlar!

Dünya 1929'dan sonra en şiddetli krizini geçen yıl yaşadı. Bu kriz kumarhane kapitalizmi de denen sistemin krizi idi. Bu krizde bütün dünyada uygulanan sermaye yanlısı, emek karşıtı politikalar da iflas etti.  Krizin faturası ise, bütün dünyada işsizlik ve yoksulluk olarak bir kez daha emekçilere kesildi. Dünyada işsiz sayısı 209 milyona ulaştı. İşsizlik oranı da % 6.4 e çıktı. Gelir dağılımı adaletsizliği daha da arttı. Bugün 6 milyarlık dünya nüfusunun 1 milyarı kronik açlık sorunuyla karşı karşıyadır. 3 milyar kişi yetersiz beslenmekte, her gün dünyada 18 bin çocuk, kötü ve yetersiz beslenme sonucu hayatını yitirmekte, 3.6 saniyede 1 kişi açlık nedeniyle ölmekte, 1.2 milyar kişi günde 2 doların altındaki geliriyle ailesini geçindirmeye çalışmaktadır. 21.yüzyılda ihtiyaçtan daha fazla gıda üretimi varken, insanların açlık nedeniyle ölmelerinin sebebi kapitalizmin kar hırsından başka bir şey değildir. Kar hırsıyla kirletilen ve iklim değişikliğine neden olunan dünya, yaşanmaz hale gelmiştir. Enerji ve hammadde kaynaklarına sahip olmak için “demokrasi” ve “özgürlük” safsatalarıyla ülkeler işgal edilmekte, milyonlarca kişi Irak'ta olduğu gibi savaş ve çatışmalar sonucu ölmektedir.

Latin Amerika'nın umut çiçekleri bütün dünyada açmalı, bizim de mücadelemize rehber olmalıdır.

Değerli arkadaşlar! Bu dünya değişmelidir. Değişeceğine dair umutlar Latin Amerika'da yeşermiştir. Latin Amerika'nın umut çiçekleri bütün dünyada açmalı, bizim de mücadelemize rehber olmalıdır. Biz gelir dağılımının adaletli olduğu bir dünya istiyoruz.  Kirletilmeyen bir dünya, sağlıklı bir yaşam istiyoruz. Savaşların ve silahlanmanın sona erdiği, barışçıl bir dünya istiyoruz. Yoksulluk çekmeyen insanlar, açlıktan ölmeyen çocuklar istiyoruz. Eşitlik istiyoruz. Özgürlük istiyoruz Kısacası “bir başka dünya” istiyoruz. Ve başka bir dünyayı kurmak için sonuna kadar mücadele eden insanlar istiyoruz. “Ve bir başka dünyayı görmeden göçüp gitmek istemiyoruz, her dalı yemiş dolu dünyadan...”

Ülkemizdeki durum dünyadakinden farklı değil

Ülkemizdeki durum dünyadakinden farklı değildir. Ülkemizin de en önemli sorunu işsizlik ve yoksulluktur. Ülkemizde her 5 kişiden 1'i işsiz, nüfusun büyük çoğunluğu yoksulluk gelirinin altında bir gelire sahiptir. Ortalama ücretin asgari ücret seviyesinde olduğu ülkemizde, haftalık çalışma saati 52 saati bulmakta, inanılmaz bir emek sömürüsü yaşanmaktadır.

Sosyal devlet hızla tasfiye edilerek özelleştirme talanına devam edilmekte, örgütsüz ve güvencesiz bir işgücü ve toplum yaratılmak istenmektedir. Toplumsal barış bir türlü sağlanamamakta, Kürt sorununda demokratik ve barışçıl çözüm gerçekleştirilememektedir. 

Biz nasıl bir ülke istiyoruz?

Emeğe, emekçiye değer verilen bir ülke istiyoruz.  Siyasetin, ekonominin, sosyal ve toplumsal yaşamın emeğin çıkarları doğrultusunda şekillendiği bir ülke istiyoruz. Hukukun üstünlüğünün temel prensip olarak kabul edildiği, demokratik, laik, eşitlikçi, özgürlükçü, sosyal bir Anayasa istiyoruz.  Örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılmasını, sendikal hak ve özgürlüklerin uluslararası normlara kavuşturulmasını, onun için Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunlarının değiştirilmesini istiyoruz. Vergi adaletinin sağlanmasını, gelir dağılımındaki eşitsizliğin giderilmesini, işsizliğin ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasını istiyoruz. Herkesin eşit ve ücretsiz erişebileceği eğitim ve sağlık sistemi istiyoruz. Güvenli bir yaşam, güvenli çalışma koşulları istiyoruz. İş cinayetlerine kurban gitmesin emekçilerimiz. Toprak altında kalmasın istiyoruz madencilerimiz. Çıplak ayakla dolaşmasın çocuklarımız. Çöp toplayarak geçimini sağlamasın insanlarımız. Töre, inanç, erkek baskısı olmadan özgürce yaşasın kadınlarımız. Irk, cinsiyet, inanç ayrımı olmaksızın kardeşçe yaşasın insanlarımız. Kendi dilleriyle, kültürleriyle, inançlarıyla özgürce yaşasın insanlarımız. Terör de, şiddet de son bulsun. Sokaklarda da, dağlarda da ölmesin insanlarımız. Eşitlik ve özgürlük olsun şiarımız. Demokratik bir ülkede barış içinde yaşasın halkımız.

Özlenen ülkeyi mücadele ederek yaratabiliriz!

Ekonomi politikaları işçi sınıfı ve geniş halk kitleleri lehine oluşturulursa, üretimi ve istihdamı teşvik eden politikalar izlenirse, özelleştirmeler durdurulup, kamu yatırımlarına yeniden başlanırsa, gümrük birliğinden çıkılıp, dünya ticaret örgütünün dış ticareti sınırlayan şartları değiştirilirse, yabancı yatırımlar ülkemizin ihtiyaçlarına göre yönlendirilirse, tüketimin ihtiyaçları doğrultusunda planlı ekonomiye geçilirse, sosyal devlete yeniden dönülürse özlediğimiz bir ülkeyi yaratabiliriz. Yeter ki inanalım, inançlarımızı ve hayallerimizi gerçekleştirmek için mücadele edelim. Kuralım işçiden, emekçiden yana bir Türkiye'yi. Sosyalizmin yıkılmasından sonra kapitalizmin dünya üzerindeki egemenliğini ilan etmesiyle birlikte üretim çok uluslu şirketlerce küresel ölçekte yapılmaktadır. Küresel ölçekteki rekabette aslan payını ise; yeni, teknolojik, yüksek katma değerli ürünler üretenler ile hammadde ve enerji kaynaklarına sahip olan ülkeler almaktadır. Bizim gibi araştırma ve geliştirmeye yatırım yapmayan, bilgi ve teknoloji üretmeyen, hammadde ve enerji kaynaklarına sahip olmayan ülkeler ise küresel rekabette ancak ucuz işgücü ile yer alabilmektedirler. Onun için bütün dünyada sosyal devletin sağladığı imkanlar, başta sağlık ve erişilebilir emeklilik yaşı olmak üzere bir bir kazanılmış haklarımız elimizden alınıyor. Sosyal devlet tasfiye ediliyor.

İşçi sınıfı küresel düzeyde mücadele etmeli!

Ucuz işgücünün hayata geçirilmesi, örgütsüz, güvencesiz ve esnek işgücü ile mümkün olduğundan bütün dünyada sendikaların zayıflatılması, küçültülmesi ve etkisizleştirilmesi politikaları izlenmektedir. Ülkemizde de örgütsüz, güvencesiz ve esnek işgücünün bütün kuralları uygulanmak istenmekte,  onun için kıdem tazminatının gün sayısının azaltılması ve uygulama koşulları değiştirilmek istenmekte, bölgesel asgari ücret, kiralık işçi uygulaması ısrarla gündeme getirilmek istenmektedir. Bütün dünyada uygulanan bu politikalara “dur” demenin yolu ise, işçi sınıfının küresel düzeyde işbirliği ve dayanışmasını güçlendirmek, emeğin çıkarlarını ve kazanılmış haklarını küresel düzeyde savunmak,  sendikacılığı küresel düzeyde yapabilmekten geçmektedir. Sermayenin küresel düzeydeki saldırılarını püskürtmeden, ulusal düzeydeki saldırıları önlemek kolay değildir. Yüzünü dünyaya dönmeyen, kendi ülke sınırları içerisine hapsolmuş, küçülmüş, parçalanmış ve etkisizleşmiş sendikal yapılar, günümüz sendikacılığının gerektirdiği ihtiyaçları karşılayamamakta, etkin bir mücadele stratejisini ortaya koyamamaktadır.  Dünyadaki gelişmeleri izlemeyen, üretimin nasıl yapıldığını algılayamayan, işçi sınıfının ve toplumun ihtiyaçlarına cevap veremeyen sendikal anlayışla günümüz dünyasında başarı şansı oldukça azdır

Vizyonu olmayan, misyonlarını tamamlamış sendikacılar önderlik edemez

Bütün bu gelişmeler Türkiye sendikal hareketinde değişim ve yenilenme politikalarını gündeme getirmelidir. Oturdukları koltuktan kalkmak istemeyen, vizyonu olmayan, misyonlarını tamamlamış sendikacıların, gençleşen ve niteliği değişen, ihtiyaç ve talepleri değişen işçi sınıfını anlamaları ve onlara önderlik etmeleri mümkün değildir. Türkiye sendikal hareketinin yeni kuşak sendikacılar yetiştirmesi ve onlara görevi devretmesinin zamanı gelmiştir. Yeni kuşak sendikacılar, dünyadaki, ülkemizdeki üretim süreçlerindeki değişimi algılayan, stratejik düşünüp, geleceği planlayabilen, sınıfın ve toplumun ihtiyaçlarına göre politikalar geliştiren, bilimin yol göstericiliği için uzmanlaşmaya ve kurumsallaşmaya önem veren kişiler olmalıdır. Bu kişiler akademik işbirliği ile açılacak sendikacılık okullarında yetiştirilmeli, bu okulları başarıyla bitirenlerin aday olduğu seçim sistemleri sendikalara yerleştirilmelidir. Sendika yöneticisi olabilmenin kriterleri belirlenmeli, bu kriterlere sahip kişiler sendika yöneticisi olabilmelidir. Ayrıca tıkanan ve bizi geleceğe taşımaktan uzak örgüt yapıları, genel merkezden şubelere ve temsilciliklere kadar gözden geçirilmeli, sendikaların uyguladığı başta toplu iş sözleşmesi, eğitim, örgütlenme, uluslararası ilişkiler, iletişim olmak üzere tüm politikalar yeniden belirlenmelidir. Sendikaların ihtiyaçlarına uygun uzmanlık birimleri oluşturulmalı, buralarda araştırmacı, politika ve strateji üretebilen, kendi alanında uzmanlaşmış kişiler çalıştırılmalı, seçim kaygısı olmayan, Merkez Yönetim Kurulu'nca atanmış profesyonel genel sekreterlik sistemine geçilmelidir.

Yeni politikalar hayata geçirilmeli

Örgütlenme ile özelleştirme karşıtı kampanyamızda olduğu gibi yeni politika ve stratejiler hayata geçirilmeli, mücadelemizde yeni araç ve yöntemler kullanmalıyız. Örgütlenmenin meşru bir hak, sendikaların meşru birer örgüt olduğunu topluma anlatmalıyız. Sendikalı olmanın bireyin ve toplumun yaşamını nasıl değiştirdiğini kamuoyuna anlatmalıyız. Değişime öncülük etmeliyiz. Ve değişime kendimizden başlamalıyız. Yaşam tarzımızı, dünyaya bakış açımızı, siyaset yapma tarzımızı değiştirmeliyiz. Yani önce kendimizi değiştirmeliyiz. Biz değiştikçe ülkemiz de değişecek, dünya da değişecek, düzen de değişecek, emekten yana bir dünya kurulacak. Gelin kendimizi de, ülkemizi de, dünyayı da hep beraber değiştirelim. 6 Eylül 1950'de kurulan sendikamızın 60.yılını kutlamanın onurunu ve gururunu hep birlikte taşıyoruz. Bu sendika 60 yıldır istikrarlı bir biçimde Türkiye sendikal hareketine damgasını vurmuş, işçi sınıfının yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ile demokrasi, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde yerini almış, ne iktidarlara ne de darbecilere boyun eğmiş, ülkemizin, işçi sınıfının ve toplumun çıkarlarını savunurken baskılara, yasaklara maruz kalmış, hatta bu uğurda şehitler vermiş ama hiçbir güç Petrol-İş Sendikası'nın doğru bildiği yoldan yürümesine engel olamamıştır.

İşçiden, emekçiden yana bir yel estirelim!

60 yıldır fabrikalarda, meydanlarda olduk. Nice grevleri, direnişleri, yürüyüşleri,mitingleri, eylemleri gerçekleştirdik. Yoksulların, ezilenlerin yanında yer aldık. İşçi sınıfının ulusal ve küresel dayanışmasını gerçekleştirdik. Toplumun vicdanı olduk. Bu sendikayı kuran, bugünlere getiren üyesinden, genel başkanına kadar her kademesinde görev alanları şükranla anıyoruz. Aramızda olmayanlara Tanrı'dan rahmet, yaşayanlara sağlık ve uzun ömür diliyoruz. Ne mutlu bize böyle onurlu geçmişi olan bir sendikanın yöneticileriyiz, temsilcileriyiz. Şimdi bayrağı biz taşıyoruz. Onurlu, şerefli, tertemiz, anlı şanlı bayrağımızı hiç yere düşürmeden, ona bir leke sürdürmeden taşımaya and içiyoruz. Geçmiş kuşaklardan devraldığımız sendikal mirası gelecek kuşaklara aktarmaya söz veriyoruz.  Şimdi sizden ricam Petrol-İş’teki bu inancı, bu kararlılığı, mücadele azmini bütün Türkiye'ye taşıyın. Taşıyın ki, bu sendikayı Türkiye'nin en güçlü, en etkili sendikası yapalım. Yapalım ki, bütün Türkiye de işçiden, emekçiden yana bir yel estirelim.  Size inanıyoruz. Size güveniyoruz. Sizin gibi temsilci ve yöneticilerimiz olduğu için sizlerle gurur duyuyoruz. Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.