Prof Dr. Serpil Çakır, ilk çıktığı günden beri dergimizin yazarları arasında yer alıyor. Hocamızın “Erkekler Kulübünde Siyaset” isimli çalışması, geçtiğimiz günlerde kitap halinde yayımlandı. 75 kadın milletvekili ve siyasetçi ile 15 yıl boyunca sözlü tarih yöntemiyle yapılan görüşmelerden hareketle oluşturulan kitap, parlamentodaki kadınların sorunlarını, siyaset yapma biçimlerini, birbirleriyle ve kadın hareketi ile ilişkilerini anlatıyor... Serpil Hocamızla, kitabını konuştuk...
Toplumsal sözleşme ne demektir, kadınların buna eleştirileri neler, kadınlar bu sözleşmenin neresinde bulunuyorlar?
20. yüzyılda ulus devletlerin inşa sürecinde ortaya çıkmış, o toplum tasarımında bireyle devlet arasındaki ilişkinin nasıl olabileceğine dair yapılan zımni bir anlaşma.
Bu yapılanmada kadınlara özel alan uygun görülürken erkeklere de kamusal alan verilmiş. Erkekler kamusal alanda görevlendirilip, iktidarın nimetleriyle donatılmış, piyasa koşullarını da onlar düzenledikleri için emeği değerli kılınan hep erkekler olmuş.
Toplumsal sözleşme kamusal alana dair diyebilir miyiz?
Evet, kamusal alana dair bir sözleşme. Özel alanı kadınlara devredip, sanki burası yokmuş ya da burada bulunan tüm sorunlar çözülmüş gibi davranılıyor. Kamusal alana çıkmış her bireyin bir ailesi olsa da sözleşme orayla ilgilenmiyor.
Günlük hayatımızda bunu nasıl anlıyoruz?
Medeni kanun, sosyal haklar tartışmalarından anlıyoruz. Özel alanda pek çok iş ve sorun vardır, bunların çözümü kadınlara havale edilirken, burayı düzenleyen medeni yasaya baktığınızda, evin reisi erkektir kadın da onun yardımcısıdır, deniyordu, mesela. Sadece Türkiye'de değil her yerde böyleydi. Sonra değişti. Ama temelde kadınlar ulus devlete asker ve işçi doğuracaklar, aynı zamanda ulusun ahlakî değerlerini koruyacak ve çocuklara ileteceklerdi. Bu anlamdı muhafazakâr olmalıydılar. Onların kamusal hayata çıkıp modernleşmesi pek uygun değildi. Değişen hayatı, modernizmi erkekler temsil edeceklerdi.
Kadınların eğitimi ve meslek edinmesi pek gerekmiyor burada değil mi?
Yok, kadınların çok fazla eğitim almasına gerek yoktu. Jean Jacques Rousseau da çocuk eğitimini anlattığı Emile'de kız çocuklarının eğitimine hiç önem vermez. Kız çocukları, ileride yetiştirecekleri çocuklar için biraz eğitim alsalar yeterlidir. Çünkü onlar ulusun ihtiyacına göre çocuk doğurup, yetiştirmekle yükümlüdürler, özel alanın sınırları içindedirler ve denetlenmesi gereken varlıklardır.
Kadın yurttaşlığı nedir, kadınların eksik yurttaş olarak görülmesi ne tür sonuçlar doğurdu?
Uzun süre oy kullanamadılar mesela. Kadınlar 20. yüzyılın başına kadar oy kullanma hakkını alamadılar. Cinsiyetlerinden dolayı oy hakkı alamadıklarını kavradıkları zaman oy hakkı mücadelesini gündemine alan bir kadın hareketi başladı.
Yurttaş olmak istediler kadınlar öncelikle yani?
Tabii tabii, oy hakkı bunun ilk adımı. Simgesel bir öneme de sahip. Kitapta onun için Rusya'dan Amerika'ya, İngiltere'den Çine, Meksika'ya her yerdeki kadınların oy hakkı mücadelesini anlattım. Deneyimler hemen hemen aynı, kadınlar hep engellenmişler. Genel olarak kadınların ulusun inşa sürecine katılmaları hep engellenmiş. Kadınlar kurtuluş mücadelelerinde yer aldılar ve ulus inşa edilirken, siz gidin, göreviniz çocuk doğurmak, denildi onlara. Yurttaş olmak için oy kullanmak çok önemlidir. Siyasi partilere üye olmak, parlamentoda yer almak, yerel siyasette yer almak, bunların hepsi aşama aşama oldu, kadınlar hep mücadele ettiler.
Siyasi partilerde siyaset yapmaya başladıklarında ciddi eşitsiz bir yerden eklemlendiler sürece yani?
Kadınların siyaset içinde yer almaları çok yeni esasında. 1945 Fransa'da, 1934'de Türkiye'de parlamentoya giriyor kadınlar. Türkiye'ye baktığımızda parlamentoda uzun yıllar ancak dört kadın vardı. 1950'li yıllarda bu sayı da düştü. Siyasi partilerde yapılan siyaset biçimi de -eskiden içki masalarında ya da akşam saatlerinde yapılırdı siyasi pazarlıklar- kadınların sürece girememesini etkilemiştir.
Çalışma saatleri, evde yapılan işler, bunlar da etkiliyor değil mi?
Siyasetin saatleri erkeklere göre ayarlanmış. Kadınlar akşam eve gittiklerinde, çocuklarla, evle ilgilenmeleri gerekiyor. Milletvekili oldukları için bu yükten muaf değiller. Parlamentoda bir görüşme olduğu için evini arayan kadın milletvekiline kızı, “Anne bıktım senin bu siyaset işlerinden” demiş mesela, sözlü tarih yaparken anlatmıştı. Bir babaya böyle şeyi söyleyebilir mi çocuk? Sanmıyorum. Çünkü kadının mesleği olarak görülmüyor bu iş. Daha doğrusu kadınların meslekleri gerçek işleri gibi görülmüyor, onlar hâlâ anne ve eş olarak görülüyor.
Siz siyaset yapan kadınlarla uzun yıllar sözlü tarih yaptınız, tüm partili kadınlarla konuştunuz mu?
Evet, çalışmaya 1999'da başladım. Daha sonra 2002'de ve 2007'de yani üç dönem parlamentoda bulunan kadınlarla görüştüm. Toplam 75 kadınla sözlü tarih yaptım. Fakat hepsi kadın parlamenterler değildi. Konuştuklarım arasında kadın hareketinden kadınlar da vardı.
Parlamentodaki kadınlar siyasete nasıl giriyorlar?
Ya siyasi parti liderlerinin daveti ile çağrılıyorlar, ya da tabandan geliyorlar. Doğru Yol, CHP, DSP, ANAP, Akparti, MHP gibi partilerden eskiden ya da yeni dönem seçilmiş kadınların çoğu davet üzerine gelmişler esasında. Bir tek BDP'deki durum farklı. BDP'de de eski politik hareket içindeki erkeklerin eşleri de olabiliyor, zaman zaman. Ama orada kadın ve Kürt hareketinden gelen çok kadın var. Bu anlamda diğer partilerle aralarında bir fark bulunuyor.
Kimi davet ediyorlar?
O siyasi partiye emek vermiş abilerin kızları, uzak yakın akrabaları, gelinleri oluyor genellikle. Bu abiler bir zamanlar kendilerinin çalıştıkları siyasi partilere artık kızlarını, gelinlerini getiriyorlar. Ama davet üzerine gelseler de çok donanımlılar, böyle olmaları bekleniyor; üniversite bitirmiş olacaklar, dil bilecekler, profesör, ya da vali olacaklar. Hem tabandan gelip, hem de bu tür özelliklere sahip kadınlar da var. Oya Araslı mesela. CHP'ye gençlik hareketinden gelmiş, örgüt içinde çalışmış, Anayasa profesörü bir kadın. Ama o bile hâlâ iki dönem milletvekilliği yapmış kocası ile anılıyor.
Niçin böyle oluyor?
Kadınlar siyasetin asli unsurları, öznesi olarak görülmüyor. Siyasi partilerin içinde çalışmış, emek vermiş kadınlar yok mu; var. Kadınları araçsallaştırarak seçiyorlar. Yetenekli, dil bilen, profesör, alanında ünlü kadınlar bir dönem bizimle birlikte olsun, diye bakıyorlar. Ama her durumda kadınlar için istenen kriterler erkekler için istenen kriterlerden çok daha ağır.
Kadınların hareketlerine de çok bakıyorlar, çok denetleniyor kadınlar. AK Partili bir kadın "Bana gündem dışı konuş, diyorlar, ben niye gündem dışı konuşayım ki?" demişti mesela. Parlamentoda kadınlar konuşmak istiyorlar ama genellikle gündem dışı konuşturuluyor kadınlar.
Evet toplumda da, kadınlar parlamentoya giriyorlar ama hiç konuşmuyorlar, düşüncesi hakim?
Konuşmuyorlar değil, konuşturulmuyorlar. O gün tartışılan gündeme ilişkin konuları siyasi partilerin kendileri belirlediği için kadınları seçmiyorlar. Diyelim ki istihdam yasaları tartışılıyor, kadın ben konuşayım, diyor. Parti başkan vekili saptıyor konuşacakları ve ne kadar süre konuşulacağını, kadına diyor ki olmaz, sen gündem dışı konuş. Kadınlar ciddi komisyonlarda da yer almıyorlar.
Kadın meselelerinde de pek konuşmuyorlar?
Evet, kadın konularına da onlar karar veriyorlar. Siyaset, kaynakların ne kadar, kime dağıtılacağını belirliyor, kadınların geleceği de burada belirleniyor. Siyaset çıkarların çatıştığı bir alan aynı zamanda, sınıf çıkarları çatıştığı gibi cinsiyete özgü çıkarlar da çatışıyor. Ama ne yazık ki parlamentoda kadınların sayısı çok düşük. Kadın sayısı az olduğu için kürtajın yasaklanmasından kadın istihdam paketine kadar her şeye erkekler karar veriyor. Devlet, tüp bebek tedavisini üç kereye çıkarabiliyor ama bir rahim ağzı kanseri aşısı yok, bunu ödemiyor devlet. Bu, kadınlar çocuk doğursunlar ama kanserden ölebilirler, anlamına geliyor.
Parlamentoya kadın politikası bilen kadınları pek almıyorlar galiba?
Evet öyle. Partiler genel politikaları üzerinden ve belli niteliklere sahip kadınları seçiyorlar. Kadın politikasını bilmek, onlar açısından önemli değil, hatta kadın hareketinden gelen birini de tercih etmiyorlar çoklukla, kazara girenler oluyor.
Fazla da kalamıyorlar zaten, çünkü parlamento içinde kadın politikası yapmasını istemiyorlar, kadınların.
İstisnalar var mı?
Evet, BDP. Bu partinin temel politikaları arasında yer alıyor kadın politikası. Bir de kadınlar diretiyor orada, çünkü kadın hareketinden gelenler var. Kadın kolları anlayışını da değiştirmiş kadınlar. Diğer siyasi partilerde kadın kolları varken, BDP kadın meclisleri koyuyor bunun yerine. Kadın meclislerinde kadın adayları kendileri belirliyor, yasalar koyuyorlar, kota konuluyor, yasak koyuyorlar kadın döven erkeği partiden atıyorlar, eş başkanlık sistemi de getirdiler, biliyorsunuz. Orada ciddi bir mücadele var. Diğer siyasi partiler almıyor bu tür kadınları, çünkü alırlarsa o kadınlara hesap vermek zorunda kalacaklar. CHP de almıyor. Olan kadınlar da susturuluyor.
Kota kadınların siyasete girmesinde ne kadar önemli?
Kota kadınların siyasete girmesinde önemli bir araç. Ama kota koyduğunda da kotayı işletmen gerekiyor. BDP işletiyor mesela, CHP'de gördüğüm kadarıyla kotayı işletmek biraz zor. Akparti'de kota yok zaten; şifahi kota var, lider diyor ki yüzde 20 olsun öyle oluyor, kota liderin iki dudağı arasında kalıyor. Lider izin vermezse olmayacak. MHP'de hiç yok zaten. Son dönemlerde biraz dikkat etmeye başladılar.
Daha önce durum nasıl?
Atatürk döneminde de şifahi bir kota vardı. İffet Halim Oğuz anılarında: “Biz, bize verilen sözlere inandık, kadın hareketini bağımsız kılmadık, ama sonra kadın hareketinin bağımsız kılınması gerektiğini anladık” diyor. 50'lerle 60'larda kadın oranı düştükçe düşüyor parlamentolarda. Güçlü liderlerin olduğu dönemlerde “Bak biz ne kadar demokrasiye inanıyoruz”u göstermek için biraz da kadınları çağırıyor. Kadınların durumu hep simgesel. Mesela 80 darbesi sırasında da bu oldu. Darbenin ne kadar demokratik olduğunu göstermek için, bir kadın ilk defa bakan seçildi mesela. Simgesel özelliğe sahip kadınlar; bir anlamda vitrin.
İncelediğiniz dönemde kadın politikası yapılmış mı hiç?
Kadın parlamenterlerin bazıları çabalıyor, didiniyor. Ama kadın politikası yapmaları biraz zor. Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunu'nun değiştirilmesi ve yeni kanunların çıkarılması esnasında kadınların biraz birleşebildiklerini görüyoruz. DSP'li Yücel Erdener, Medeni Kanun'un çıkarılması sırasında çok uğraştı. Mal ortaklığı rejiminin kabul ettirilmesi esnasında DSPli erkek milletvekilleri de kanun geçmesin diye çok uğraştılar. Toplantı yapacaktı, yaptırmadılar. Mal ortaklığı rejimi kabul edilmeyince, kendi partisinden bir erkek milletvekili Yücel Erdener'e karşı zafer işareti yapmıştı. Ama kadınlar o sırada başarılı oldu. O dönem kadın hareketi ile milletvekili kadınlar arasındaki ilişkilerin en iyi olduğu dönemdi. İkisinin ortaklaşması başarı getirdi.
Parlamentoda siyaset yapan kadınların ortak sorunları neler?
Eviçi sorumlulukları. Kadın eğer gençse çocuğun bakımı ve idaresi ağırlık kazanıyor. Siyasi partili erkekler kadınları tam milletvekili olarak görmüyorlar. “Ben konuşurken konuşmaya başlıyor, beni dinlemiyor, küçümsüyor, onlar hep deneyimli hep daha iyi bilenler” demişti bir kadın parlamenter. Bence kadınlara yönelik ciddi bir mobbing var.
Bir erkek milletvekili ile kadın milletvekilinin hayatları gerçekten de birbirinden çok farklı. Erkekler kadınların giysisine, saç modeline bile karışabiliyorlar. Ayrıca parlamento kadınların konuşabildiği bir yer değil. Bunu Hasene Ilgaz 1945'lerde söylemişti, kadınlar mecliste konuşmaz diye. 2004 yılında Akpartili bir kadın da söyleyebiliyordu. Kadınları susturuyorlar. Buradasın daha ne istiyorsun, deniyor. BDPli kadınlar için meclisteki erkekler BDP'li erkek vekillere “Sizin kadınlar çok cabbar, allah size sabır versin” diyorlarmış mesela.
Kadınlar hakkında söylenti de çıkarılabiliyor. Bir kadın vekil “Ben hep sizli bizli konuşurum, hiçkimseye özel hayatımı anlatmam” demişti. Böyle olunca dostluk veya insan ilişkisi geliştiremiyorsun. Çok kısıtlanmış bir hayat. Ama erkekler için böyle değil.
Kadınlar kendi aralarında bir dostluk geliştirebilmişler mi?
Yok onu yapamıyor kadınlar. Siyasal partiler bunu istemiyorlar. Siyasal partiler, hiyerarşık, bürokratik, anti- demokratik bir yapıya sahip oldukları için, onları cidden sorgulayacak, feminizm gibi bir ideolojinin gelişmesine de fırsat vermiyorlar.
Mekân olarak meclis de kadınlara uygun olarak dizayn edilmiyor demişsiniz kitapta, şu anda ne durumda?
Meclisin içinde 1992'de ilk kadın kuaförü açıldı, o zaman kıyamet kopmuştu. Ama erkeklerin iki berberi vardı. Kadınlar istediğinde bu süs oluyor. Kuaföre gitmeyen bir kadın olduğunda da eleştiriliyorsun, çünkü kadının mecliste bakımlı olmasını istiyorlar. Şimdi bir de çocuk emzirme odası açılmış, eskiden kadınların çoğunun çocuğu yoktu, yaşları oldukça yüksekti. Artık genç kadınlar da var parlamentoda.
Bu bileşimle kadınların lehine bir şeyler olabilir mi?
Umutlu olmak istiyorum, aksi takdirde kadın olarak ayakta kalamam. Ama parlamentoya giren kadınların oranın bir erkek kulübü olduğunu bilmesi lazım. Bu farkındalıkla diğer kadınlarla birlikte hareket etmesi lazım. Partileri aşmak çok zor biliyorum, ama kadınlar bunu yaparlarsa çok ciddi bir adım atmış olacaklar. Çünkü partileri onları nasılsa bir kez daha seçmeyecek. Bir de kadın dostu erkeklerin de sayısının artması ve kadın vekillerin bunları kendi yanlarına çekmesi lâzım. ■
Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, 48. Sayı / Temmuz 2014
Söyleşi: Necla Akgökçe