Küresel sendika liderleri Davos'taki Dünya Ekonomik Forumu'nda siyaset ve iş dünyasının liderlerine, sosyal adalete dayanan toplumlar kurmamız gerektiğini, süregiden sanayi ve enerji devrimlerinde işçileri dikkate almamız gerektiğini anlatırlar.
Her ocak ayında, siyaset ve iş dünyasından ve sivil toplumun farklı kesimlerinden yaklaşık 3000 temsilci, üç gün boyunca her şeyi tartışmak için, İsviçre Alpleri'ndeki karlarla kaplı bu kasabaya tren, otobüs ya da helikopterle gelir. Bu insanların etrafı pahalı hizmetlerini onlara satmaya çalışan yüzlerce danışmanla çevrilidir.
Bu kesinlikle bir seçkinler toplantısıdır, ama atmosfer özeldir. Büyük kongre merkezinin koridorlarında kraliçelerle, veliaht prenslerle, bakanlarla, şirketlerin tepe yöneticileriyle, aktörlerle, her çeşit insanla ve onların maiyetleriyle burun buruna gelirsiniz. Cesaretiniz varsa herkesle konuşabilirsiniz. Güç ve para burnunuzun dibindedir.
Küresel sendika liderleri Dünya Ekonomik Forumu'nun yıllık toplantılarına 20 küsur yıldır katılıyor. Bunun doğru bir karar olduğu kanısındayım. Bizler orada olmasak, işsizlik tırmanırken ve eşitsizlik uçurumu durmadan derinleşirken, işleri alışıldığı gibi sürdüremeyeceklerini hiç kimse politikacılara ve iş dünyasının yöneticilerine söylemeyecek.
Sendikal hareket Davos'ta sosyal adaletin sesidir.
Davos düşüncelerinizi düzene koyacağınız ve argümanlarınızı netleştireceğiniz bir yerdir. Bu sefer ben sanayi üretiminin geleceği, küresel tedarik zincirleri, ticaret ve yatırım konusundaki tartışmalarda konuştum.
Dördüncü sanayi devrimi gelişme kaydediyor. Sanayi üretimindeki değişim, yeni istihdam yaratmaya yönelik büyük bir yeniden eğitim çalışması ve aktif işgücü piyasası politikaları gerektirecek.
Çokuluslu şirketlerin küresel tedarik zincirlerindeki sorumluluğunu pekiştirmeliyiz. ITUC'un çokuluslu şirketlerin tedarik zincirlerindeki skandalla ilgili son raporu, 50 büyük çokuluslunun kullandığı işgücünün sadece yüzde 6'sını doğrudan istihdam ettiğini gözler önüne serdi. Geriye kalan yüzde 94 ya da 116 milyon işçi tedarikçilerin ve taşeronların insafına terk edilmiş durumda, yetersiz çalışma koşullarında didinip duruyor.
Ticaret tartışması sürüyor, Pasifik'e kıyısı olan 12 ülke arasında Ekim 2015'te Pasifik Ötesi Ortaklık'ın (TPP) imzalanmasından bu yana, Avrupa Birliği, bir Atlantik Ötesi Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) konusunda ABD ile müzakere halinde.
TPP'nin en büyük sorunlarından biri, yatırımcı ile devlet arasındaki uyuşmazlığın çözümü bağlamında öngörülen yatırımı koruma mekanizmasıdır. Bu mekanizma, çokuluslu şirketlere, devletleri dava etme ve onlar hakkında tahkime gitme hakkı veriyor. Kamuoyunun baskısı sonucunda, Kasım ayında AB, daha şeffaf ve demokratik olduğunu söylediği bir yatırım mahkemesi sistemi önerdi.
ITUC’tan Sharan Burrow Dünya Ekonomik Forumu'nun eşbaşkanlarından biriydi ve iklim değişikliği ve sürdürülebilir gelişme konusundaki düşüncelerimizi özetleyerek enerji üretiminde köklü bir değişime ihtiyacımız olduğunu, ama sanayideki dönüşümün işçiler açısından adil bir geçiş içermesi gerektiğini vurguladı.
Bütün görüşmelere ve tartışmalara rağmen, geleceğimiz Davos'ta belirlenmiyor. Dünyanın her yerinde işçileri örgütlemek ve sendikal güç kazanmak için her gün verdiğimiz mücadeleyle, sürdürülebilir değişim için, kaliteli istihdam ve geçim ücreti için, sendikalaşma hakkı için harekete geçme kapasitemizle hayatın içinde belirleniyor.