8. Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu’nun ana teması toplumsal cinsiyetti...

Kadınları yok sayan sosyal politikalar

 

10 Aralık 2016’da Kocaeli’de düzenlenen ve bu yıl sekizincisi gerçekleştirilen Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu’nun ana teması "toplumsal cinsiyet"ti. Sosyal politika, kadın emeği ve istihdamı konularında uzman duayen akademisyenleri biraraya getiren etkinlikte sosyal politikalar, sosyal haklar toplumsal cinsiyet açısından ele alındı. Bu derece önemli bir buluşmayı kaçırmak olmazdı elbette.

Selgin Zırhlı Kaplan

Bu yıl sekizincisi düzenlenen Sosyal İnsan Hakları Ulusal Sempozyumu, Kocaeli’de Birleşik Metal-İş Sendikası Kocaeli binasında yapıldı. Kocaeli Üniversitesi Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri Bölümü’nden bir grup öğretim üyesinin düzenlediği Sempozyumun koordinatörlüğünü dergimiz yazarlarından Kocaeli Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Betül Urhan yaptı.

Sempozyumun bu yılki ana temasının toplumsal cinsiyet olarak belirlenmesinin nedeni şöyle açıklanıyor: "Sosyal insan hakları alanında görülen cinsiyet eşitsizliği toplumsal olarak kurulan-kurgulanan cinsiyetler arasındaki hiyerarşiden, evin içinden dışına uzanan güç ve iktidar ilişkilerinden bağımsız değildir. Feminist araştırmacılar, cinsiyetsizmiş gibi görünen genelleştirilmiş her sosyal hakkın, esasında erkekliği norm olarak ele alan bir anlayış ve kavramlar üzerinden kurgulandığını ortaya koyuyor. Kadın ve erkeğin aynı olduğu varsayımı üzerinden oluşturulan eşitlik anlayışının da, kadınlar ve erkekler arasında süregelen eşitsizliklerin hem önemli bir nedenini oluşturduğu, hem de toplumsal cinsiyete dayalı değerleri pekiştirdiği söylenmelidir. Bu nedenle de, VIII. Sosyal İnsan Hakları Sempozyumu’nun ana teması, "Sosyal İnsan Hakları ve Toplumsal Cinsiyet" olarak belirlendi."

Sunuculuğunu Kocaeli Ünv. Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri bölümü araştırma görevlisi Seyran Gürsoy’un yaptığı Sempozyumda Düzenleme Kurulu adına açılış konuşmasını Prof. Dr. Ahmet Selamoğlu yaptı. Konuşmasına dönemin zorluklarına değinerek başlayan Selamoğlu, bugüne kadar hiç toplumsal cinsiyet teması kullanılmadığı için bu sene bu konunun ana tema olarak belirlendiğini belirtti. Sempozyumun hazırlanma sürecinden kısaca bahseden Selamoğlu, toplumsal farkındalığın güçlenmediği noktada sosyal hakların etkinlik kazanmakta zorlandığının altını çizerek, Sempozyumun düzenleme kurulunda bulunan ve bölümden ihraç edilen öğretim üyelerine ithaf edildiğini, sempozyumların devam edeceğini belirtti.

Sempozyuma ev sahipliği yapan Birleşik Metal-İş Sendikası Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu, Sempozyumla ilgili düşüncelerini dile getirdi, İşçilerin çalışma yaşamındaki gündemleri asgari ücret, kiralık işçilik, zorunlu bireysel emeklilik, kıdem tazminatı, örgütlenme şeklinde sıraladıktan sonra, bu sorunları aşmak için gerekli örgütlülüğün sağlanamadığını sözlerine ekledi.

Sempozyumun açılış bildirisi, "İnsan Hakları / Sosyal İnsan Hakları ve Sanat" başlığıyla Prof. Dr. Ahmet Makal tarafından sunuldu. Bilim ve sanatın hayatın iki yüzü olduğuna değinerek sözlerine başlayan Makal, bu iki kavramın birbirini tamamladığını belirtti. İlk kez bu yıl Sempozyum konu başlıklarına eklenen "Sanat ve Sosyal İnsan Hakları"nın, bir sonraki Sempozyumun ana teması olabileceğini de belirten Prof. Dr. Ahmet Makal, sunumunda, insan haklarının sinemadan edebiyata, müzikten görsel sanatlara değişik sanat dallarıyla bağlantısını ele alan araştırmasını paylaştı.

"Sosyal İnsan Hakları ve Toplumsal Cinsiyet" başlıklı ilk oturumu, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Seyhan Erdoğdu yönetti. Üniversitelerde görevden uzaklaştırılan akademisyenlere atıfta bulunarak Sempozyumun dayanışma özelliğine değinen Erdoğdu, oturumu "Bu bilimsel, dayanışmacı ve mücadeleci Sempozyumda oturum başkanlığı onurunu verdiğiniz için teşekkür etmek istiyorum" sözleriyle açtı.

Oturumun ilk sunumunu, "Sosyo-Ekonomik Hakların ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği İstemlerinin Liberalizmle Sınavı" başlığıyla Prof. Dr. Meryem Koray yaptı. Koray, "sosyo ekonomik haklara ve toplumsal cinsiyete liberal düşünce perspektifinden bakmak istedim... her ikisinin de liberal demokrasi içinde varlık kazandığını unutmamak gerekir" diyerek, sosyal hakları ekonomiden ayırmadan ele almak gerektiğini ifade eden Koray, bunun ekonomi politikaları ve bölüşümle ilgili olduğunu ifade etti. ... Kadın hakları ve istemlerinin sınıfsal içeriği olmadığı, bu yönüyle hem ulusal hem küresel düzeyde kadınlar arasında sınıf, ırk, renk ayrımı nedeniyle eşitsizlik ve ayrımcılığın büyüdüğüne dikkat çekti.

Uluslararası sözleşmeler kör ve tutuklu

Uluslarası sözleşmelerin de liberal nitelikler taşıyan ve toplumsal cinsiyet açısından önemli olduğunu ancak kapitalizme hiç dokunmadığını ifade eden Koray, "Neo-liberal politikaların devlete herhangi bir şekilde istihdam yaratma, ya da kadının istihdama katılımı açısından ciddi bir şekilde serbest bıraktığını düşünemeyiz... Bu açıdan, uluslararası sözleşmelerin kör ve tutuklu olduğunu düşünüyorum." dedi.

Çalışma hakkı çok önemli

Meryem Koray, liberalizmle feminizm arasında kültürel kimlik anlamında bir çelişki olmadığını ancak kadının sosyo ekonomik koşullarını güçlendirmek açısından istemleriyle çelişkiler olduğunu ifade ederken, sosyo ekonomik haklar içerisinde çalışma hakkının çok önemli bir yere sahip olduğunu, bunun için yapılacak tek şeyin istihdamı paylaşmak olduğunu da sözlerine ekledi.

Kadınlar arasında eşitsizlik büyüyor

"Kadınlar arasındaki eşitsizlik de büyümekte. Çalışan, iyi fırsatları olan bir kadınla çocuğuna bakan kadın arasında ciddi bir eşitsizlik sözkonusudur. Küreselleşen bir bakım zinciri var, o kadın örneğin kendi çocuğunu Özbekistan’da bırakıp gelmiştir, bu ciddi bir mağduriyet."

Kapitalist ataerki yeniden yapılanıyor

İkinci olarak Yakın Doğu Üniversitesi’nden Prof. Dr. Yasemin Özdek, "Kadın Hakları Kuşatma Altında" konulu bir sunum yaptı. Çalışmasında kapitalist ataerkinin yeniden yapılandığını, cinsiyete dayalı eşitsizliklerin güçlendiğini, kadınların 20. yüzyılda kazandığı hakların ihlal edildiğini belirtti. Özdek, sunumunun ilk bölümünde kadınların kazanımlarının bilançosunu, ikinci bölümde ise buna yönelik tehditleri ele aldı. Bu bağlamda kadınların sosyal haklarının ihlali, üreme özgürlüğünün yok sayılması, kadın-erkek eşitliğinin reddi, aileci muhafazakarlığın ve ataerkil geleneklerin canlandırılması konularına örnekler vererek, bu gerilemenin sadece Türkiye’yi değil, tüm dünyayı etkisi altına aldığını da sözlerine ekledi.

Birinci oturumun son konuşmacısı Ankara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülay Toksöz, "Kadın’dan Aileye Geçiş AKP Döneminin İstihdam Politikalarının Toplumsal Cinsiyet Açısından Analizi" başlıklı bildirisini sundu. Tüm dünyada kadınların işgücü piyasalarına katılımının, hem sosyo-kültürel faktörlerin hem de makro-ekonomik faktörlerin kesişim noktasında olduğunu belirten Toksöz, "kadınların istihdam koşulları o ülkedeki patriyarkal ve kapitalist sistemlerin işleyişiyle yakından bağlantılıdır.

Kadın emeğine erkek denetimi

"Patriyarka, maddi temelini kadın emeği üzerindeki erkek denetimi olarak ortaya koyuyor... Patriarka özel ve kamusal olarak ayrılıyor. Özel patriarka kadın emeğinin hane içinde erkek tarafından denetlenmesi, kadınların büyük ölçüde kamusal alandan dışlanması, katılımının önlenmesi, kamusal patriarka ise kadınların hane içinden kamusal alana çıkması, çalışma hayatında yer alması, ama ayrımcılığa maruz kalarak yer almasını içeriyor."

"Türkiye’de Cumhuriyet döneminden 1980’lere kadar kadınların tarım alanında ücretsiz aile işçiliği sözkonusuyken, tarım dışı alanlarda istihdama katılım son derece sınırlı, esas işgücü kaynağını erkekler oluşturuyor, kadınlar, imalat sanayi içinde mensucat, gıda ve tütünde çok sınırlı sayıda yer alıyorlar, 1950’li yıllardan itibaren, kırdan kente göçün başlaması ve hane içi patriyarkal denetim çerçevesinde, erkeğin aileyi geçindirmekle yükümlü kılınması ve kadının esas itibariyle hane içi ev ve bakım işlerini üstlenmesi, 1950 sonrası dönemde Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranlarının düşmesinin arkasındaki temel neden olarak karşımıza çıkıyor." dedi.

İşgücünün feminizasyonu

Dünyanın diğer gelişmekte olan ülkelerinde işgücünün feminizasyonu diye bir kavramlaştırmaya yol açacak şekilde sanayide kadın istihdamının arttığını ve hemen hemen özellikle imalat sanayiinde kadınların işgücündeki payının yüzde 50’leri bulduğunu, belirli işkollarında yüzde 70-80’leri bulduğunu belirten Gülay Toksöz, "Türkiye bu modelin dışında kalıyor. Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranları 80 sonrasında düşmeye devam ediyor, dönüm noktası 2004-2005. Ondan sonra yavaş bir artış eğilimi var. ... 80 sonrası sanayiye yapılan yatırımların yetersizliği ve nüfus yapısı nedeniyle fazlasıyla genç erkek işgücü arzı var. Kadın işgücüne talep yetersiz kalıyor. Kadının evlenince işgücünden ayrılması da özel ve kamusal patriyarka arasında uzlaşma anlamına geliyor." dedi.

Kadın istihdamının arttırılması hedefi

Bu dönemde kamusal metinlerde kadın istihdamına dair bir şeye rastlanmadığını belirten Toksöz, 1996’da 6. Kalkınma Planı’yla ilk kez kadın, aile ve çocuk özel ihtisas komisyonunun kurulduğunu ve ‘kadın istihdamının arttırılması’ diye bir genel hedefe yer verildiğini sözlerine ekledi. Daha sonra "Bu dönemde, resmi politikalarda bir dönüşüm, AB’ye adaylık süreciyle 1999’dan sonra toplumsal cinsiyetin ve kadın-erkek eşitliğinin resmi metinlere girdiğini görüyoruz." diye konuşan Toksöz, 2004-2014 kadın işgücündeki 3 milyonluk artışa karşılık kayıtdışı çalışan kadınların 2004’te 861 binden, 2014’te 1.3 milyona çıktığını hatırlattı.

Kayıtdışı işler neden artıyor?

"Kadınların yoğun olduğu imalat sanayiinin tekstil, giyim ve gıda işkollarında kayıtdışılık oranları kadınlarda % 29, erkeklerde % 18. Diğer işkollarında her iki cins için de % 11 civarında. Sanayii istihdamının cinsiyetçi yapılanması kadınlara daha çok yer veren alanlarda daha fazla kayıtdışılıkla karşılaşmalarına yol açıyor."

Evde iş de yürüsün, para da kazanılsın

Toksöz’e göre, 10. kalkınma planı ve ulusal istihdam stratejisi ile kadınlar ailenin bekası için kadının durumunun iyileştirilmesi şeklinde yer alıyor, kadınların istihdam sorununun çözümü için esnek çalışma biçimleri ve girişimciliğin teşviki öne çıkıyor. ... "Bunun en büyük sebebi ise, kadınların evdeki işleri aksatmadan gelir getirecekleri işler olmasıdır". Kısmi zamanlı, geçici ve özel istihdam büroları üzerinden ödünç işçilik uygulamaları gerekçelendirilirken dezavantajlı grupların (gençler ve kadınlar) istihdama katılması, "iş ve aile yaşamının uzlaştırılması"nı öne sürdüklerini belirten Toksöz, esas amacın doğurganlığın arttırılması olduğunu sözlerine ekledi.

Bakım işleri kadınların işgücü

piyasasından dışlanması demek

Bakım işlerine ilişkin konuşan Toksöz, "Kadınların çocuk doğurduktan sonraki birtakım haklarını koruyor gibi görünen düzenlemelerin bakım sorumluluğunun kadına, erkeğe ve topluma ait bir sorumluluk olarak ele alınmadığı koşullarda kadınların işgücü piyasasından dışlanması riskini taşıyor. .. İşverenlerin açık beyanı var, kadınları işe almadan önce iyi düşünmemiz gerekir diye..." dedi.

"Sanat, Edebiyat ve Sosyal Haklar" başlıklı ikinci oturumu Prof. Dr. Kuvvet Lordoğlu yönetti. Sempozyuma Ankara Üniversitesi’nden katılan Gökhan Bulut ve Çağrı Kader Bulut’un, "Sosyal Hakların Edebiyatta Ele Alınışı: Yaşar Kemal Röportajları" başlıklı ortak bildirisinde, 1951-63 yılları arasında gazetecilik yapan Yaşar Kemal’in muhabir kimliğiyle yaptığı röportajlarda emekçilerin sorunlarını işleyişi ele alınıyor. Oturumda ikinci sunumu, "Uluslararası Sendikal Harekete İlişkin Heteroseksüel-Hegemonik Bir Söylem Sorgulaması" başlıklı sunumuyla uluslararası sendikaların tüzüklerinde cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği konularını araştıran Ceyhun Güler (Uludağ Ünv.) gerçekleştirdi.

"Sosyal Güvenlik, Sosyal Refah ve Toplumsal Cinsiyet" başlıklı üçüncü oturumda iki konuşmacı vardı. Oturumu Prof. Dr. Gamze Yücesan Özdemir yönetti. İlk konuşmayı, "Refah Devletinin Kurucu Belgelerinde Kadının Adı Yok: Beveridge Raporunun Cinsiyetçi Karakteri" başlığıyla Yıldız Teknik Üniversitesi’nden Ayten Davutoğlu yaptı. Davutoğlu, sunumunun birinci bölümünde toplumsal cinsiyet ve sosyal politika ilişkisini, ikinci bölümünde ise Beveridge raporunun cinsiyet perspektiften eleştirisi ele alıyor.

Refah devletinin 1930’lar ve 60’lar arasında ortaya çıkan ve kendine özgü tarihsel bir yapı olduğunu; bu yapını kapitalizmin fordist üretim biçimini yarattığı, teknolojik ve örgütsel düzenlemeler sonucu ortaya çıktığı gerçeğine değinen Davutoğlu, "Refah devleti piyasa ve ekonomiyle olan tüm kesişim alanlarını derinlemesine araştırmışken, sosyal politika, ne aileye, ne aile içi iktidar ilişkilerinin refah dağılımına yansımalarına yeterince yer vermedi. Bu da hem refah devletinin toplumsal cinsiyet boyutunun ihmal edilmesi anlamına geliyor, hem de sosyal politika yazınının cinsiyet körü olduğu tespitini yapmamızı sağlıyor" şeklinde konuştu.

Devletin kadın ve erkek vatandaşlarıyla eşitlikçi ilişki kurmadığını, bunun refah rejimlerinin cinsiyetçi niteliklerinden kaynaklandığını belirten Davutoğlu, 1960’ların sonlarından itibaren, ikinci dalga feminizmle birlikte yurttaşlık kavramının sorgulanmaya başlandığını, kadınların ikinci sınıf vatandaş olma nedenlerini sorguladıklarını sözlerine ekledi.

Daha sonra Özge İzdeş’in "Çalışma Hakkı ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği: İstihdam Yaratma Programları" başlıklı sunumuna geçildi.

Konuşmasını "Sunuşumun konusu bir alternatif. Keynesyen görüşe dayanan, tam istihdamı bir makro hedef olarak kendi önüne koymayı öneren, bir makro çerçeveyle politika yapılması halinde devletin tam istihdam sağlamak yönünde bir garantör olarak, bir rol üstlenmesinin toplumsal cinsiyet eşitliği, kadın istihdamı açısından sonuçları. Ve böyle bir programın uygulanması halinde nelere dikkat edilmesi gerekiyor?" şeklinde özetleyen İzdeş, Keynes’in bir ekonominin kendi kendine tam istihdam dengesine gelmesinin imkânsızlığı, sosyal fayda sağlayacak istihdam yaratılması gerektiği görüşüne dayanarak oluşturulan istihdam programlarına değindi.

Çalışmanın dönüştürücü etkisi

İzdeş sözlerini, "Çalışmanın her bireyi dönüştürücülüğünü düşündüğümüzde, özgüven, toplumsal hayata katılım, kendi geleceğini kontrol altına alabilme, kendi hayatından emin olabilme, bağımsız karar alabilme, kendi parasını harcayabilme, neye ihtiyacı olduğunu belirleyebilme, kendini gerçekleyebilme, statü sahibi olabilme, bütün bu yönleriyle baktığımızda, çalışma önemli. Ancak kadınlar bu koşullarda çalışmıyor." şeklinde sürdürdü.

Kadınlarla erkeklerin eşit katılımını sağlamak için katılımda fırsat eşitliğinin sağlanması gerektiğini de hatırlatan İzdeş, "Kadınların katılımını sağlamak için onlara ulaşmanın özel yolları araştırılmalıdır. Eşit işe eşit ücret uygulanmalı, program tasarlanırken kadın ve erkekler karma işlere yönlendirilmelidir." diye devam etti. 1995-2013 arasında 27 ülkede 43 kamu istihdamı programı incelendiğinde, toplumsal cinsiyet eşitliği konmayan programlarda bile dönüştürücü özellikler olduğunu, örnek çalışmalardan birinde bakım açığıyla iş açığını eş anlı gidermek için makro simülasyonlar yapıldığını da sözlerine ekledi.

Sempozyumları kapattırmayacağız!

Daha sonra kapanış konuşmasını yapmak üzere Prof. Dr. Mesut Gülmez kürsüye geldi. Sempozyumun yapıldığı koşullara atıfta bulunarak "Sempozyumları kapatmayacağım, kapattırmayacağım", diyerek konuşmasına başlayan Gülmez, Sempozyumları yüzüstü bırakmayacağını, 8. Sempozyumun üniversite dışında yapılmasını dayatan tutum ve koşullara rağmen, insan onurunun korunmasına asıl böyle dönemlerde gereksinme olduğunu sözlerine ekledi.

Düzenlemeyi üstlenecek hiçbir bölüm kalmasa bile Sempozyumların kapattırılmaması gerektiğini belirten Gülmez, Sempozyumlara başından beri ilgi gösteren ve desteğini sürdüren meslektaşların, dostların, uzmanların ve uygulayıcıların bulunduğunu unutmadığını söyledi. "Ne sosyal insan hakları kişisel ve siyasal haklarsız olabilir, ne de kişisel ve siyasal haklar sosyal insan hakları olmaksızın yaşayabilir, ve eksiksiz kullanılabilir. Birinin yokluğu ya da ihlali, ötekinin de yokluğu ya da ihlali demektir." diyen Mesut Gülmez, "son olarak, bitirirken, ben ile kurduğum cümleyi biz ile tamamlıyorum. Sempozyumları kapatmayacağız, kapattırmayacağız" sözleriyle konuşmasını tamamladı. Sosyal İnsan Hakları Sempozyumlarının, hiç değilse ikinci onyılının mutlaka tamamlanacağını, bundan böyle Sempozyumların Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun desteğiyle ve üniversitelerden bağımsız bir Düzenleme Kurulu’yla gerçekleştirileceğini, 9. Sempozyum konusundaki açıklamanın da web sayfasında yapılacağını, sözlerine ekledi.

Son olarak söz alan Betül Urhan "Gerçekten zor bir süreçti. Yürek istiyor, bu dönemden sonra belki daha da zorlanacağız. Ama biz varız diyoruz her zaman. Sempozyum kitaplarındaki Önsöz ve Sonsöz’lerden Sempozyumların kurumsallaştığı anlaşılıyor. Bu da ümit verici bence. Bizim için çok öğretici bir süreçti. Bu süreçte beni en çok mutlu eden şey, hocalarımla sürekli temas içinde olmaktı, çok öğreticiydi, onlara çok teşekkür ediyorum. Hakikaten bu alanın duayen kadınları, onları bir arada görmek muhteşemdi. Bütün hocalarımıza, bölüm arkadaşlarıma, bildiri sahiplerine çok teşekkürler." diyerek kapanışı yaptı. ■

(Kaynak: Petrol-İş Kadın Dergisi, Sayı 54, Ocak 2017)