AKP rejiminin 2001 krizinin ardından topluma çok ağır bedeller ödeten ve bir siyasi düzen değişikliğine götüren Kemal Derviş-IMF operasyonlarından miras aldığı “mali disiplin”de son zamanlarda ciddi fireler verilmeye başlandı. Ocak-haziran döneminin merkezi bütçe verileri izlendiğinde, bütçenin gelirlerindeki artış geçen yılın gelirlerini yüzde 11 geçerken harcamaların daha hızlı arttığını ve artışın yüzde 18’e ulaştığını görüyoruz. Böyle olunca bütçe açığının 7 milyar TL’ye ulaştığını ve geçen yılın 3 milyar TL’ye yakın fazla veren bütçesi karşında yüzde 334 kötüleştiğini görüyoruz. Nitekim, her zaman bütçesi ile hava atan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de şemsiyenin tersine döndüğünü kabul ediyor ve bütün bakanlıkları yazıyla uyardığını ve “bu sene bütçenin durumunun iyi olmayacağını” söylediğini açıklıyordu.
Kamu maliyesi, kriz karşısında AKP rejiminin en önemli silahı olageldi. 2008 sonundan itibaren küresel krizin etkisine giren Türkiye kapitalizmi, 2009’u yüzde 5’e yakın küçülme ile kapadı ve ardından iki yıl ortalama yüzde 9 büyüme yaşadı. Krizin aşılması ve yeni bir büyüme politikasına oturmasında kamu maliyesinin dinginliği ve kriz giderici özellikte olması en önemli etken oldu. Dış yatırımcıların ülke değerlendirmesinde bütçenin performansı önem taşıdı.
Daha önce bu sütunda pek çok kez vurguladığım üzere, AKP rejimine kamu maliyesinde bu performansı sağlayan da adaletsiz vergi ve harcama sistemi oldu. Vergilerin üçte ikisinin dolaylı vergilerden oluşması, yanı sıra doğrudan vergilerin de ağırlıkla ücretlilerden alınıyor olması adaletsizliğin bir ayağı. Bütçenin en önemli payandası özelleştirmeleri de doludizgin ve ciddi bir muhalefetle karşılaşmadan uygulayan AKP rejimi, bütçe performansını kamu varlıklarının bu haraç mezat satışına da borçlu. Bunlara işsizlik sigortasından her yıl 5 milyar TL’nin tırtıklanmasını da ekleyebiliriz. Ayrıca vergi barışı ile de 1 yıllık bir dönemde 17 milyar TL gibi ekstra bir gelir elde edildi. Hatta TCMB’den temettü desteği bile alındı.
Bütçe performansında diğer ayak da harcamalarla ilgili. Harcama ayağında da sağlık, eğitim, adalet, konut gibi sosyal kalemlerde eli sıkı davranan iktidar daha çok harcamaları savunma-güvenlik, ulaştırma yatırımlarında ve popülist politikalarına teksif etti ve bu anlamda adaletsiz tutumunu bu kalemlerde de sürdürdü.
Ancak, hazıra ne dayanır? Bu mirasyedi politikanın da bir yerde fire vermeye başlayacağı belliydi. AB bütçeleri delik deşik ve kamu borç yükleri sırtlarında büyük kambur diye övünülen Türkiye merkezi bütçesi, şimdi su almaya başladı. Peki ne oldu? Bir kere büyüme oranının yüzde 9’lardan yüzde 4’e kadar geriletilmesine karar verildi. Böyle olunca en büyük vergi kalemleri olan iç tüketimden alınan KDV ve ithalattan alınan KDV’lerde yıllık bazda kayda değer daralma yaşandı. Akaryakıt, otomobil alımından sağlanan ÖTV’ler yani özel tüketim vergileri, bu ürünlerin tüketiminin azalışından dolayı geriledi. Hızlı vergi artışları yine tiryakilerden, yani sigara ve alkolden. Vergi gelirlerinin düşüşünün yanında özelleştirmede de evdeki hesap çarşıya uymadı. Özelleştirme Fonu’nun kasasına ilk üç ayda 98 milyon dolar nakit kaynak girişi olmasına karşın çıkan nakit kaynak 323 milyon doları aştı. Bu paranın sadece 142.2 milyon doları Hazine’ye aktarılırken geri kalan 180.5 milyon doları özelleştirme giderlerine harcandı.
Gider ayağına bakınca da en önemli deliklerin personel giderlerinde ve SGK açıklarında yaşandığı görülüyor. Güvenlikçi politikalarla hem asker-polis kadrolarında, hem diğer kamu alanlarında personel artışına giden iktidarın personel harcamaları da arttı. Mal ve hizmet artışı genelde gerilemiş görünse de istisna asker-polis ihtiyaçları... Ama esas açık sosyal güvenlik alanında. Sağlıkta dönüşümün faturası hızla çıkıyor. SGK açıkları için geçen yılın ilk 6 ayında 9 milyar TL harcanırken bütçeden, bu yılın ilk yarısında 13 milyar TL’yi aşmış bu. Yüzde 48’lik bir artış söz konusu. Eğitimde 4+4+4 ısrarının bütçeye getireceği yükün bilançosu ise ikinci yarıda ortaya çıkacak.
Başbakan Yardımcısı Babacan, yüzde 4 büyüme hedefinin gerisinde kalınabileceğini açıkladı. Bu, bütçede vergi ayağında hedeflerin daha da düşeceği anlamına gelir. Harcama ayağında ise giderlerin katılığından dolayı aynı ölçüde azalma söz konusu olmayınca yıl sonuna doğru daha büyük bütçe açığı ve buna bağlı olarak daha fazla kamu borçlanma ihtiyacı, kamu borç yükünde yeniden yükselme bekleyebiliriz.
TÜİK’e çağrı
10 Eylül Pazartesi ikinci çeyrek büyüme verileri açıklanacak. TÜİK’ten beklentimiz ilk 6 ayda 6.2 milyar doları bulan İran’a altın ihracı adı altında kamufle edilen altınla ödemenin büyümeye etkisini net olarak açıklaması. Bu miktarda altının transferinin bir ihracat olmadığı, TİM kayıtlarından belli. Bunun bir ödeme biçimi olduğu açık. Az buz değil, 6.2 milyar dolarlık bu dış ticaret kalemi, dış ticaret verilerini nasıl şişiriyor, büyümeye etkisi ne oluyor? Büyümeye etkisi yok deniyorsa bunun da bir basın açıklaması ile kamuoyuna anlatılması gerekir. Aksi durum, Türkiye ekonomisi üzerindeki şaibelerin sürmesine yol açacaktır.