17-18 Aralık tarihlerinde Hava-İş Sendikası’nın Genel Kurul’u var. Geçen hafta bana gönderilen “Birlikte Güçlüyüz” mesajını veren Çalışma Raporu’nu okudum. Benim genelde sendikaların genel kurullarında delegelerine dağıtmak üzere hazırladığı çalışma raporlarına yönelik bir olumsuz bir gözlemim vardır. Hava-İş’in Çalışma Raporu onlara benzemeyenlerden. İçeriği doyuran cinsten. Dünyadan ülkemize genel değerlendirmelerin yanı sıra ulaştırma sektörüne ilişkin bilgilere yer verilmiş.
YOLSUZLUKLARA damardan girdiğini söyleyen Başbakan Tayyip Erdoğan eğer Balıkesir milletvekili Dr. Turhan Çömez’in Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) TBMM Meclis Grubu’nda önceki gün yaptığı konuşmayı Avustralya’da okuduysa tavana sıçramış olmalı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı yeni Sendikalar Yasası Taslağını tartışmaya açtı. Tasarı çok sayıda ve küçümsenmeyecek olumlu düzenleme içermesine karşın, önemli sorunlar ve kısıtlamalar devam ediyor. Tasarı, sendika özgürlüğüne ilişkin bütünsel bir yaklaşımdan daha çok, parça başı iyileştirmeler öngörüyor.
Ne yaptığımızı bilmiyoruz. Ayağımıza kurşun sıkıyoruz. Hükümetlerin bundan sonra enerji politikası diye bir politika uygulama gücü kalmayacak. Çok büyük yanlışlar yapılıyor. Ben inanıyorum ki, yapanlar "vatan haini oldukları için değil" bilmediklerinden "attıkları taşın nereye gideceğini düşünemediklerinden yanlış yapıyor".
Geçen hafta Devlet Denetleme Kurulu’nun Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile ilgili değerlendirme raporundan söz etmiştim. Ertesi gün CHP İstanbul Milletvekili Berhan Şimşek’in danışmanı arayarak Vekilinin, benim de yazımda değindiğim noktaları da içeren bir soru önergesini Başbakan tarafından yanıtlanmak üzere verdiğini söyledi.
Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Devlet Denetleme Kurulu Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın 2001-2004 yılları arasındaki faaliyetlerini denetledi ve bir rapor yazdı. Kurul, tamamı 66 sayfa olan bu raporunda özelleştirme uygulamalarını kapsamlı bir değerlendirmeye ve eleştiriye tabi tutuyor. Rapor, içerdiği bilgiler bakımından önemli bir "kaynak" niteliğinde.
Bir sorunu çözmek için önce sorunun varlığını kabul etmek, sonra da sorunu doğru tanımlamak gerekir. Sorun doğru tanımlanamaz ise çözüm de yanlış olur.
Türkiye'yi yönetenler sosyal güvenlik sistemindeki sorunu tanımlarken gelişmiş ülkelerin sorun tanımını aynen kabul ediyorlar.
Unakıtan, kendisi hakkında verilen gensorunun görüşmelerinde 'Tüpraş'ın satışı öncesi Ofer ile herhangi bir görüşme yapmadığını' belirtmiş ve 'Bu haberler yalan' diyerek konu hakkındaki bütün iddiaları reddetmişti. Bu tespiti lütfen unutmayın, akınızda tutun!
Sosyal Güvenlik tasarısı bugünlerde TBMM gündeminde. Bu tasarının taslağı olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın “Reform Önerisi Taslak Metni” üzerindeki tartışmalar daha eski. Metinlerin anafikri birbirinden çok farklı değil. Hatta, böyle bir reformu haklı göstermek için sunulan sahte gerekçeler bile aynı.
Yabancı sermayeyi ülkenin çıkışı gibi gören ekonomistlerin yanı sıra, özelleştirme yoluyla ülkeye gelmeye çalışan sermayeyi öven köşe yazarlarına Başbakan Erdoğan’ın bir demeci bir başka renk kattı. Başbakan, kendisinin “ülkesini pazarlamakla mükellef” olduğunu söyledi. Pazarlama sözcüğünü ülkesinin “geleceğini iyi niyetle düşünen” bir Başbakan olarak kullandığını düşünüyorum. Sayın Başbakan’ın örnek verdiği ülkelerin ekonomik durumlarını ve yabancı sermaye paylarını da iyi irdelemek gerekli.