Biz özelleştirme maceramıza 1985 yılında bundan 19 yıl önce başladık. O dönemde bizimle birlikte yola çıkanlar da, 1990 sonrasında Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra özelleştirme girişimini başlatanlar da, özelleştirme konusunda çok yol katedip, önemli sonuçlar elde ettiler. Biz ise özelleştirmeyi değil, özelleştirememeyi yaşadık. Ve son Tüpraş olayı gösteriyor ki, hâlâ da yaşıyoruz...
Azınlık" kelimesini mutlak anlamıyla değil, "kavram" anlamıyla kullanıyorum. Bu açıdan, Tüpraş'ın, 1,3 milyar dolar gibi, piyasa mantığına, çeşitli mukayese ölçütlerine, kamu yararına "esastan" aykırı bir fiyatla "Efremov-Zorlu" girişimine "devredilmesine" karşı mücadele yürüten azınlık, aslında "çoğunluk"tur.
Mahkemenin ikinci iptalinden sonra TÜPRAŞ özelleştirmesinin artık yattığını kabul etmemiz gerekir. Özelleştirme idaresi mahkemenin kararını değiştirmek için Danıştay'a başvuracaktır. Danıştay'ın kararının Özelleştirme İdaresi'nin lehinde olacağını varsaysak bile, hukuk otoritelerine göre, hüküm üç yıldan önce zor kesinleşir.
YIL 2000, aylardan nisan. TÜPRAŞ’ın yüzde 30.7’lik hissesi, Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova döneminde halka satılmıştı. Şimdi vereceğim rakamları lütfen dikkatle izleyin.
1. Amerikan ordusu öncülüğündeki emperyalist güçler 21 Mart 2003 sabahı Irak topraklarına saldırdı. Dünyanın en zengin petrol yataklarının kontrolünü ele geçirmeyi amaçlayan bu savaşa karşı Petrol-İş Sendikası aynı tarihlerde “Irak Savaşı Bir Özelleştirme Harekatıdır” sloganıyla bir direniş kampanyası başlattı.
Dün sabah Ankara’da görevli bir arkadaşım aradı...Referans’ın yeni yayın hayatına başlamasını kutlarken, sözü Tüpraş özelleştirmesine getirdi ve bana ilginç gelen şu cümleyi kullandı; “diğer gazete yazılarında ve TV’lerde Tüpraş’ın özelleştirmesine en çok sen karşı çıktın, şimdi Referans var ve görünüş itibariyle daha liberal bir yapıya sahip, bir Refarans yazarı olarak bu konuda ne düşünüyorsun ?
TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi davasına bakan İdare Mahkemesi’nin, bir hafta kadar önce, “özelleştirmenin yürütülmesini durdurma” kararına, bu özelleştirmeye çeşitli nedenlere karşı çıkan çeşitli çevreler ve herhalde en çok da işçiler sevindi. İşçilerin sevinçlerini, kararı kutlayarak gösterdikleri çıktı basında. Elbette ki; bu trajik tablo daha önce diğer bazı özelleştirmelerde de yaşandı.
Bir süredir Türkiye, yeni ve medyatik bir ''uzman'' türü ile tanışmakta. Birçoğu yurtdışından, diğerleri Türkiye'nin paralı veya prestijli üniversitelerinden diplomalı. Lisansüstü dereceleri var. Bankalarda, finans kuruluşlarında yatırım uzmanı olarak çalışıyorlar. ''Yatırımcı'' diye adlandırdıkları yabancı-yerli sermaye gruplarına şirketleri adına rehberlik ediyorlar. İşlerini bazen ''Türkiye'yi satmak'' diye tanımlıyorlar.
ÖYLE anlaşılıyor ki, ne pahasına olursa olsun kamu varlıklarını elden çıkarma sapkınlığı toplumun her kesimini, hatta saygın yargı organlarını bile etkilemeye başlamıştır. Bu varlıkların ekonomik önemine, stratejik değerine, kârlı olup olmadıklarına bile bakılmaksızın. Sırf özelleştirme aşkına.
Beceriksiz politika ve soygunlarla doğan kamu açıklarını kapatmak için.
Hollywood için Tom Cruise ne ise kalkınmakta olan ülke borsaları için Mark Mobius odur. Bir farkla ki Mobius şöhretini güzel yüzüne değil çok para kazandırmaya borçludur. Karargâhı Hong Kong'da olan ama daha çok özel uçağında yaşayan Mobius Franklin/Templeton grubunun kalkınmakta olan pazarlar fonunu yönetiyor. Bu fon Türk borsasındaki en büyük oyunculardan biridir. Mobius ülkemizi yakından tanımaktadır.