Devlette mal kalmasa da şu özelleştirme serüveni bitse, rahatlasak! Yirmi yıldır özelleştirmeyi çözemedik... Her büyük özelleştirme ihalesi, tartışmayı yeniden alevlendiriyor. Türk Telekom ihalesinin de aynı kaderi paylaşacağı görünüyor.
Yıllar önce, 2 Aralık 1964 günü California Üniversitesi'nin Berkeley kampüsünün rektörlük binası önünde öğrenci lideri mario Savio tarihi bir konuşma yapar. Gündemdeki mesele üniversitede fikir özgürlüğü ve buna şu ya da bu biçimde karşı çıkan, sınırlamalar getiren üniversite yönetimidir.
Türk Telekom'a 6.55 milyar dolar fiyat verilmesi piyasaları sevince boğdu. Özelleştirme yanlıları artık ideolojik tartışma döneminin kapandığını, bu borç yüküyle başka çare kalmadığını öne sürüyorlar.
Hep böyle oldu... Özelleştirmelerle doğrudan baş etmeye çalışan sendikalar dışında diğerleri resmen yattı. Ne zaman özelleştirmeler uyuyanların da başına bela oldu, bu kez onlar uyandı, diğerleri yattı!
Ülke düzeyindeki eylemleriyle özelleştirme saldırısını protesto eden Telekom işçi ve emekçileri, özelleştirme başta olmak üzere sermaye ve hükümetinin saldırılarına karşı birleşik direniş çağrısını yinelediler.
Türkiye Cumhuriyeti hükümetlerinin özelleştirme girişimlerine soldan getirilen eleştirilerde sık sık kavramsal bulanıklıklara rastlanıyor. Örneğin, birçok açıdan değerlendirmelerinin isabetli olduğunu düşündüğüm, özelleştirmeler ve kamu mülkiyeti üzerine geçenlerde yayınlanmış bir yazıda ".. verimlilikle kârlılık arasında doğrusal ilişki kurmak mümkün değildir" deniyor (Kamu Mülkiyetini Savunmak, Siyasi Gazete, Nisan 2005).
Seydişehir tesisleri, ERDEMİR, TÜPRAŞ, THY, Telekom ve sayılamayacak kadar çok sayıda değerli ulusal varlıklar satış rampasında. Satış işini yürüten sorumlular da büyüye kapılmış bir halde koşarken, sonuç hakkında ne en ufak bir bilgiye ne de aklıselime sahip!.. Çağa ayak uydurmak! Çağa ayak uydurma zırvalığını yaşarken şu noktaları dikkatinize sunmak istiyorum:
DİSK yönetimi, 15-16 Haziran Büyük Yürüyüşü'nün 35. yıldönümünde, sendikal haklar arayışı için aynı adla İzmit'ten İstanbul'a doğru yürürken, ajans haberlerinin satır aralarında sendikal haklara ilişkin işverenlere verilen bir küçük ama içeriği büyük af ve rüşvetin haberi geçti...
15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 35. yıldönümündeyiz. İşçi hareketinin, “tek tip sendika” dayatmasını, mücadele içinde örgütlenerek karşı koyuşla püskürtmesinin tüm milliyetlerden Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihine, bizzat kendi eliyle yazmasının bu yıldönümü, hareketli bir döneme denk geliyor. O günkü saldırıyı, onbinler halinde sokaklara çıkarak ve sermayenin tüm güç ve kurumlarıyla, deyiş yerindeyse göğüs göğüse bir mücadeleyle püskürten işçi ve emekçiler bugün çok daha kapsamlı saldırılarla karşı karşıya.
Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’in pazartesi günü yapılan “hükümet toplantısı”ndan sonra yaptığı açıklamaya bakılırsa, Bakanlar Kurulu’nun gündeminin yarısı Erdoğan’ın ABD gezisi, öteki yarısı da “Seydişehir işçilerini nasıl eder de bölüp alt ederiz”den oluşmuş!